18 Haziran 2023
İstifa kelimesi etimolojik olarak Arapça isti'fa sözcüğünden "af dileme", "tamamıyla alma", "alınma", "ödetilme" karşılığında dilimize girmiş ama daha çok "çekilme" anlamında kullanılmış.
Hepimizin bildiği gibi günümüz Türkçesinde istifa, kendi rızasıyla işten, görevden veya bir hizmetten isteğe bağlı olarak ayrılmayı, seçim veya tayin ile kazanılmış bir sorumluluğu veya memuriyeti bırakma iradesini gösterme hareketini ifade ediyor.
İstifa –-genelde- tek taraflı, kabule bağlı olmayan, kendiliğinden sonuç doğuran bir eylem olsa da son yıllardaki kullanılış haliyle istifa etmek affını, azlini, bağışlanmasını istemek şeklinde de sıkça kullanıldı. Genelde ifadesini özellikle kullandım, hukukumuzda bazı hallerde istifa etmekte bir engel olmadığı halde uygulamanın şarta bağlı olduğu durumlar var ama gereksiz detaylara girmek istemiyorum.
Eski Çağ tarihi ve kültürünü inceleyen çalışmalarda istifa diye bir şey olmasa da, köylerinden koparak büyük yerleşim merkezlerinde çalışan insanların yaşlandıklarında mutlaka memleketlerine döndükleri sıkça görülüyormuş. İşinden ayrılarak baba ocağına gelmek esas itibarıyla yaşamın son evresinde daha basit imkânlı hayata geri dönmek olsa da huzurlu bir dinginlik yaratıp, gelecek kuşaklara tecrübe aktarımı olacağı gibi memlekete yeni güçler yetiştirmenin yolunu açarmış. Doğu felsefesinde işi bırakarak memlekete dönmek, sonbaharda düşen yaprakların tekrar dalına yerleşmesi gibi ifade edilmiş, bu ayrılık aynı zamanda sılada uzun süre kalanların kaçınılmaz olarak edindiği düşmanlardan kurtulmasının da bir çaresi olarak gösterilmiş.
Eski Çin kültüründe istifa etmenin çok onurlu bir geçmişi var; inandıkları uğruna doğru bildiğini söylemekten çekinmeyenler her dönemde seslerini gerektiğinde yükseltip istifa yolunu seçmişler. Karşısındaki gücün büyüklüğü ne olursa olsun söyleyeceğini dile getirmekten çekinmeyenlerin başlarına çoğu zaman kötü şeyler gelmişse de, bazılarının istekleri kabul edilmiş, kimi de köşesine çekilip önemli yazıtları ardında bırakmış.
Eski Çin kültüründe alimler, kanaat önderleri, kendini yetiştirmeye çalışan kişiler, memur olmayı ülkü olarak görmüşler, çok alt seviyeden bile olsa memuriyete adım atmayı istemişler. Geleneksel Konfüçyüs inancında, farklı bir yerde çalışan çocuklar ebeveynleri öldüğünde işlerinden ayrılır, görevlerinden istifa eder en az üç yıllık bir süre için köylerine, memleketlerine geri dönerlermiş. O günlerin yaşamında derecesi ne olursa olsun, büyük bir şeref olarak görülen devlette memur olarak çalışma durumu ebeveyn kayıplarında istifa ile daha onurlu bir şekle bürünür, düşen yaprakların dallarına, köklerine geri dönmesi gibi görülür, istifa etmenin gelenekleri koruduğuna inanılırmış. Ülkesini ebeveyn saygısıyla yöneten Çin imparatorları, böyle bir durumda kendisi için ne kadar önemli olursa olsun gidecek kişinin istifa isteğini reddedemezmiş.
Orta Çağ Latincesinde "resignationem" fiilinden "resignare" olarak türetilen istifa kelimesi ilk kez 1300'lü yıllarda telaffuz edilmiş ve ana anlamı itibarıyla "vazgeçmek" yerine kullanılmış. Bunun yanı sıra da "mührünü açmak, geçersiz kılmak, yok etmek, kontrol etmek, iptal etmek, geri vermek" anlamlarında bir boşluğu doldurmuş. O günlerin dünyasında bugün anladığımız anlamda görevlendirmeler ve seçilmeler pek olmadığı için -her ne kadar bir pozisyondan ayrılma anlamına gelebileceği gibi- belli ki başka amaçlarla da kullanılıyormuş.
14 yüzyılın sonlarında Fransızcaya resigner olarak geçen kelime bir şeyden vazgeçmeye ek olarak "teslim olmak", "terk etmek", "teslim etmek", "bir makamdan, konumdan, haktan, talepten" feragat etmek anlamlarında da kullanılmış.
1500'lü yıllarda "tahttan çekilme" anlamı yüklenen sözcük, İsa'yı taklit ederek "Tanrı'ya teslim olma, Tanrı'ya boyun eğme" gibi manevi anlamlar da içermiş.
1640'lı yıllara gelindiğinde kilisenin Engizisyon baskısı içinde "sessizce boyun eğme, karşı koymadan itaat etme" gibi şartsız itaat şekline bürünmüş.
Almanca ve Latince unsurlardan Orta Çağ İngilizcesine "yeniden oluşturma, yeniden doldurma, sıfırlama, bir şeyi geri alma fikri taşımadan elde etmeye - kazanmaya çalışma ve yeniden yazma" yerine geçen sözcük bir dönem boyunca Fransız dilinde pişmanlık, saygı, ödül gibi farklı anlamlarda da kullanılmış.
İnsanı "aydınlığa çıkmak istedikçe o ölçüde toprağa kök salan, aşağılara, karanlığa, derinlere, kötülüğe kök salan ağaca benzeten" 1844 doğumlu Friedrich Nietzsche, 35 yaşında Basel Üniversitesi'nde klasik filoloji alanında görev alan en genç insan olarak tarihe geçse de, sağlık problemlerini neden göstererek istifa etmiş.
Hatırlayanlar olacaktır, 13 Mart 2013'te seçilmesinden sonra yaklaşık altı ay görevde kalan Katolik aleminin 265. Papası Francis, ciddi ve kalıcı sağlık sorunlarının görevlerini yerine getirmesini imkansız hale getirdiği gerekçesiyle Vatikan Dışişleri Bakanı Kardinal Tarcisio Bertone'ye verdiği mektupla görevinden istifa etmişti. Sebep olarak sağlık sorunları gösterilse de, istifanın ardında önemli belgelerin çalındığı köstebek skandalı, çocuk istismarı iddiaları ve Vatikan Bankası'na yönelik kara para aklama konuları olduğu basına yansımış, baskılara dayanamayan Francis, böylece Katolik kilisesi geçmişinde 600 yıl aradan sonra istifa eden ilk Papa olarak tarihe geçmişti.
İstifa dendiğinde, İngiltere Kralı Sekizinci Edward'ın 1936'da tahtından feragat etmesi en çok dile getirilen ayrılmalardan biri! Dünyanın en çok konuşulan istifalarından biri olarak aşk uğruna "taç" bırakma olarak görülen bu eylemin ardındakiler gerek İngiltere'de, gerekse de Dünyanın her yerinde araştırmacıları meşgul etmeye devam ediyor.
Her ne kadar dünya tarihi istifalarla dolu olsa da ülkemizin siyasetinde "istifa mektubu" sık hazırlanan bir şey değil! Politik arenamız başarısızlıkların istifa mektubu ile göğüslenmediği, bir türlü işlemeyen parti içi demokrasilerinden aynı hataları yaparak farklı sonuçların beklendiği, umutsuzluğun beklentisizliği istila ettiği bir yer. Politik hayatımıza yerleşen "siyaset esnafları" istifa etmezler, aynaya bakıp sorunu kendilerinde aramazlar, çok mecbur kalmadıkça da gitmezler.
Hoş politik tarihimizde siyaset yapmayı meslek olarak düşünmeyenlerin, siyaset esnafı olmak istemeyenlerin istifa mektupları da olmadı değil! Hatırlarsanız birçok yerde belediye başkanlığı elde edilse de hiçbir milletvekili kazanılmadığı 1998 seçimlerini "seçmenlerin partinin merkez yönetimini beğenmediği" şeklinde yorumlayan genel başkan Erdal İnönü kayıtlı olduğu Beykoz ilçesi başkanlığına gönderdiği bir yazıyla CHP üyeliğinden ve görevinden istifa etmeye karar vermişti. Toplanan kurultayın yeni bir genel merkez yönetimi seçmesinin, yeni üyelik yapısı oluşturmasının, tüzük ve parti programının yeniden yapılanmasının önü böylece açılmıştı. Hatırlarsanız -değerli fikirleriyle CHP yapılanmasına hala katkıda bulunmaya devam ederek şu anki yönetimde bulunanlara da örnek teşkil eden- Murat Karayalçın da Erdal İnönü’nün ardından istifa ederek topyekûn yenilenmeye fırsat yaratmıştı.
Osmanlıcada "istifa" sözcüğüne yakın olarak telaffuz edilen, zaman içinde de kullanılmaya kullanılmaya dilden çekilen çok sözcük varmış. Ben de bu konuda CHP'nin kuruluş yıllarında kullanılan, günümüzde çoğu dilimizde yer almayan sözcükleri kullanarak bir şeyler söylemek istiyorum.
O yıllarda istifayı çekilim olarak ele alan açıklamalar içinde hizmet etmekten çekilmemeyi işaret eden bir anlam bütünlüğü de var. Yani denilen o ki, istifa etmek sadece işten kaçınma anlamına gelmiyor. Sorumluluk bırakılarak görevi daha iyi yapabilecek isimlerin önü açılarak kuruma yardım edilebilir, mücadelenin yanında durulabilir, tecrübeler aktarılabilir.
Osmanlıcada ve Cumhuriyetin ilk yıllarında "istifayı kusur etmek" deyimi bir şekilde af dilemek anlamına geliyormuş. Girilen onca seçim ve alınan onca yenilgi gibi mi?
"İstidlal etmek", sözlerinden bir anlam çıkarmış; son iki seçimin gecesinde de, daha önceki mağlubiyet akşamlarımda da sorumlu kişilerin sözlerini istidlal edebildiniz mi?
"İstiğna", bıktırmakmış. Sanırım değişimi bekleyenlerin fazlasıyla yaşadığı ve hissettiği bir şey bu; yani sık kullandığımız haliyle gına gelmesi!
"İstihale" değişim demekmiş. Yeni bir beyaz sayfanın açılabilmesi ve yeni umutların yeşerebilmesi için istihalelerin bir araya gelmesi -sizce de- gerekmiyor mu?
"İstihdaf etmek" rakibini küçümsemekmiş. Bu da bence anlattıklarımıza çok iyi uyuyor. Hatırlasanıza seçim öncesinde söylenenleri, "kazandık", "geliyoruz", "bitti artık" sözlerini.
"İstihlaf (istidlaf)" etmek kelimesi de "yerine geçmek" anlamında kullanılan bir tabirmiş.
Son günlerde en çok duyduğumuz sözlerden biri "istifa". Zarif ve dürüst kişilikleriyle gönüllerde ayrı bir yeri olanların da karşısına şartlar böylesine zorlayıcı edimleri getirebiliyor. Ama şu bir gerçek ki, başarısızlıkları kazanca çevirmek için parti yönetimlerine "istihale" getirecek, "istikamet" belirleyecek yeni bir yüze bir an önce "istihlaf" şansı verilmesi gerekiyor. İçinde bulunduğumuz ortamı "istila" eden zihniyet "istihdaf" etmeyebilir. Ama liderlerin şartları doğru değerlendirerek kendisine umut bağlayanları daha fazla "istiğna" etmeden gelişmelerden "istifade" ettirirse, "istikbal" şansımız olur, "istikrarı" bir kez de ülkede barış ve demokrasi isteyen yığınlar yakalayabilir, diye düşünüyorum.
Ben yine koleksiyoncu olarak yazımı bitireyim. Tüm parti yönetimlerine arşivlerdeki evraka sahip çıkmalarını öneriyorum. Görsellerimden de fark edeceğiniz gibi, geçmişte yaşananların geleceğe ışık tutacağı arşiv belgeleri değerlidir, önemlidir, araştırmacıların can suyu, koleksiyonerlerin yaşam sevincidir.
Güzellikleri biriktirmenizi dilerim.
http://www.sohu.com/a/526806295_120934914
https://baike.baidu.com/item/%E4%B8%81%E5%BF%A7/998469
https://www.gastearsivi.com/gazete/turk_dili/1935-03-03/1
https://dailyhive.com/vancouver/quiet-quitting-hustle-culture-explainer
İrfan Yalın kimdir? Koleksiyoncu İrfan Yalın 1962 yılında İstanbul'da doğdu. 9 Eylül Üniversitesi, Aydın Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu mezunu. Objelerin – belgelerin peşinde "Popüler Tarih ve Kültür Yaşanmışlıkları araştırmacısı. Bizimev TV'de yayınlanan "Koleksiyoncu" programı sunucusu - yapımcısı. Asya ve Afrika ülkelerinden tek tek topladığı el sanatlarını sergilediği Kadıköy'deki "Artemis"in kurucusu. Koleksiyonculuğun özendirilmesi adına amatörce çalışan, sergi, sempozyum, sunu ve derleme çalışmaları içinde kültürel değerlere gönül bağımlısı… |
Mantarlar, İlk Çağ’da "Tanrıların Yemeği" olmuş, “Yaşam İksiri” olarak değerlendirilmiş
Bir tür meşe ağacı kabuğundan doğal yollarla elde edilen “mantar” ilk olarak Eski Mısır’da kullanılmış
Turpun büyüğü de küçüğü de tarih boyunca önemli işlevler üstlenmiş hem karın doyurmuş hem tanrılara adanmış hem de bünyeyi temizlemiş, parazitleri söküp atmış
© Tüm hakları saklıdır.