31 Aralık 2019

Umutlarımız yaşayacak, ne yapsanız boş, umutlarımızı öldüremeyeceksiniz!

Arkadaşlar, hiç aklınızdan çıkarmayın, şarkılarımızı söylemeye devam edeceğiz!

Yılın son günü...
Kendimi hüzünlü hissediyorum.
Niye?
Gelecek yine kısaldığı için olabilir.
Belki de, "her şeyin insanı tek başına bıraktığı akşamlardan biri"ni(*) yaşadığım için hüzün vaktidir.
Çok acılı zamanlardan geçtiğimiz için de yılın son günü içime hüzün çökmüş olabilir.
Kimileri bu derin acıları bizzat yaşıyor.
Kimileri acılara tanıklık ediyor.
Kimileri de kayıtsız...
Not ediyorum:
Ben 75 yaşındayım, hayatım siyaset izlemekle, yazmakla geçti ama hiç bu kadar kötü, acılı bir Türkiye'de yaşadığımı hatırlamıyorum.
Hapishaneler hiç bu kadar dolu olmamıştı.
Hiç bu kadar masum, suçsuz insan demir parmaklık arkasına atılmamıştı.
Yargıda çarklar Türkiye'de hiç bu kadar adaletsiz, haksız hukuksuz dönmemişti.
Evet, bazı acılara tanıklık ediyorum.
Bazı acılara dokunabiliyorum.
Seyrek de olsa bu acılarla ilgili birkaç satır yazabiliyorum.
Ama bazı acılar var ki onlara erişemiyorum.
Bu da bir başka türlü vicdan azabı...
Bu satırları yazarken bir haber düşüyor:
Yargıya, mahkemelere güven sıralamasında Türkiye'nin dünyadaki yeri 2009'da 167 ülke arasında 31. sıradaymış; bu yıl 72 sıra gerilemiş ve dünyada 103. sıraya düşmüş Türkiye...
İnsanların sesini kesen bir yargı düzeni bu...
Özgürlükleri boğan bir yargı düzeni bu...
İnsanları kendi içine kapatan, susturan, sindiren bir çark bu...

Hiç kimsenin
neyin ak neyin kara olduğunu
söyleyemediği yerde,
ışık söner,
özgürlük gönüllü bir tutsaklık olur. (**) 

Hayır, ben bu gönüllü tutsaklığı reddediyorum.
Kendi iç sesime yabancılaşmak istemiyorum.
Kendi içime kapanmak beni ürkütüyor.
Sessizliğin en iyi arkadaşım haline gelmesi korkutucu bir ihtimal...
Umutsuz yaşanmaz!
Bir İrlanda barında kulağıma çalınmıştı: 

Bu topraklarda
hayaller
bir bardak birada
kaybolup gider! 

Bizim hayallerimiz içki kadehlerinde, dipsiz kuyularda yitip gitmeyecek.
Buna izin vermeyeceğiz.
Günün birinde gerçekleşecek o hayaller.
Özgür bir Türkiye...
Şiddetten uzak bir Türkiye...
Savaşı reddeden bir Türkiye...
Kadınlarının şiddet görmediği, öldürülmediği, erkekle tam eşitlik içinde başı dik yaşadığı bir Türkiye...
Küresel ısınma, çevre, iklim değişikliği gibi konularda duyarlı bir Türkiye...
Bir başka deyişle:
Daha güzel bir Türkiye umudu...
Bu umudu yaşatacağız.
Ama bazen de karamsar bir ruh hali kımıldıyor içimde.
Bir kuşatma altında yaşıyoruz hissi iç dünyamda ağır basıyor.
Ya da hayat avucumun içinden hızla kayıp gidiyor diye mırıldanıyorum kendi kendime...
Tekrar ediyorum:
Hiç bu kadar kötü bir Türkiye'de yaşamamıştım.
Yoksa bu memlekette yaşamak ille de acı çekmek mi?
Belki de...
Ama yaşamak direnmektir aynı zamanda...
Sürgündeki arkadaşlarım...
Hapisteki arkadaşlarım...
En iyi onlar biliyor, yaşamanın direnmek olduğunu...
Daha güzel bir Türkiye için yola devam edeceğiz, yoksa geçmişe yakalanırız.
Hiç kuşkunuz olmasın.

Umutlarımız
2020'de de yaşayacak,
ne yapsanız boş,
umutlarımızı
öldüremeyeceksiniz!

Arkadaşlar;
Şarkılarımızı söylemeye devam edeceğiz!
Yeni yılınız kutlu olsun.


* Anna Seghers'in bir romanından.
** Albert Camus... Meral Danış Bestaş'ın bir tweet'inden.

Yazarın Diğer Yazıları

Taksim Meydanı 1 Mayıs'lara açılmadıkça, cezaevleri boşalmadıkça...

Bu ülkede demokrasiden, hukuk ve adaletten, özgürlükten söz edilemez

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!