22 Mayıs 2020

Mustafa Ekmekçi için...

Ekmekçi haber kovalamakta inatçıydı. Bizim mesleğin deyişiyle bir fikri takip ustasıydı o

Mustafa Ekmekçi...
Cumhuriyet gazetesinde 18 yıl birlikte çalıştığım sevgili meslektaşım...
Ekmekçi yazılarını yüreğinden geçirerek yazardı.
Tam gün yaşardı mesleğini.
Gazetecilik onun için bir hayat tarzı olmuştu.
Gerçek bir gazeteciydi.
Uzun yıllar öncesine uzanan hatıralar sanki dipsiz bir kuyu, içine doğru çekiliyor, kayboluyorum.
Kapı çalınır:
"Tak tak tak!"
"Kim o?"
"Ben Ekmekçi."
"İstemem, var ekmeğimiz."
"Yav, ben Mustafa Ekmekçi..."

Ya da:
"Zır zır zır!"
Gecenin bu saatinde kim arar ki?
"Alo!"
"Ben Ekmekçi."
"Yahu Ekmekçi, saatin kaç olduğunun farkında mısın?"

Cevap, Ekmekçi'nin o kulak çınlatan gevrek kahkahası...

                                                                        * * *

Gece yarısından sonra ya da sabahın köründe kim bilir kaç kez telefonla uyandırılmıştım Ekmekçi tarafından.
Yalnız ben değil, Ankara'da kim bilir kaç politikacı aynı akıbete uğramıştır.
Çünkü Ekmekçi haberin başına sabahın köründe oturur, gece geç vakit kalkardı.
Haber kovalamakta inatçıydı.
Bizim mesleğin deyişiyle bir fikri takip ustasıydı o.
1979 yılı olmalı.
Ecevit hükümeti iş başında.
Cumhuriyet'in Ankara Temsilcisiyim.
Diplomatik muhabir de Sedat Ergin.
Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı başkentte. Çok önemli bir şeyler döndüğünün farkındayız. Ancak haberi bir türlü sökemiyoruz.
Saat gece yarısını geçmiş.
Baskı yaklaşıyor, zaman daralıyor.
Son umudumuz Ekmekçi.
Zira o saatten sonra ancak Ekmekçi uyandırabilirdi bakanları, müsteşarları.
Çat kapı Ekmekçi'ye gidiyoruz.
Dışişleri Genel Sekreteri de Büyükelçi Şükrü Elekdağ.
Ekmekçi, "O da galiba Konyalıymış, Ereğli'yle ilgisi mi varmış neymiş" diyor.
İki dudağının arasında çiğnermişcesine içtiği cigarası...
Bilmediği bir konu olduğu için, Sedat soruları yazıp önüne koyuyor. Ekmekçi, Büyükelçi Elekdağ'ı yatağından kaldırıyor.
Gecenin o saatinde önce bir Konyalı muhabbeti başlatıp havayı ısıtıyor telefonda.
Sonra soruları soruyor.
Yanıtlarını yüksek sesle tekrarlarken Sedat hızla not alıyor. Arkasında doğru Rüzgârlı'ya, matbaaya koşturuyor.
Ertesi sabah sekiz sütuna manşetin, atlatma haberimizin keyfini yaşıyoruz hep birlikte...
Yıllar böyle geçiyor.

                                                                          * * *

Ekmekçi, 1960'larda 27 Mayıs'la basın sahnesine çıktı.
Ben onu 12 Mart'a beş kala bir gün Devrim dergisinde, Doğan Avcıoğlu'nun yanında tanıdım.
Dostluğumuz 12 Eylül'lü yıllarda devam etti gitti.
12 Mart'lı yıllarda Yeni Ortam'daki köşesini her gün merakla okurdum.
Yarı-askeri yönetim altında acı çeken sol aydınların sesini duyururdu.
Kim gözaltına alınmış? Kim salınmış? Kime hapiste ne olmuş? Kim nerede?
Ekmekçi'nin köşesi yanıtlardı bu soruları.
Hem aydınların nabzını tutar, hem solda ne olup bittiğini anlatır, hem de başkentin siyasal havasını yansıtırdı.
Her askeri yönetim döneminde olduğu gibi, 12 Mart döneminde de her şey açık açık yazılamadığı için satır araları makbuldü. Ekmekçi de muhtemel gelişmeleri Ankara Notları'nın satır aralarında çok iyi verirdi.
Çünkü cesur ve dürüsttü!
Ekmekçi'yle 1974 yılında Cumhuriyet gazetesinde buluştuk.
Ben Ankara Temsilcisi’yken iki yıl da komşuluk yaptık.
Ailem İstanbul'da olduğu için, Ekmekçi'nin sonradan çalışma mekânı olarak kullandığı, Çankaya'daki Basın Sitesi'nde tek göz bir dairede kalıyordum.
Bazen sabah erken kapım çalınırdı.
"Gel, şimdi senin bir şeyin yoktur yiyecek, tarhana çorbası yaptım" derdi.
Kimi zaman da küçücük sahanlarda sucuklu yumurta pişirirdi.
Ekmekçi'nin bakışlarına da yansıyan dostluğu insanın içini ısıtırdı.
Doğan Hızlan'ın deyişiyle bozkır yanığı yüzündeki gülümsemesi gözümün önünden hiç gitmeyecek.
Gevrek gevrek gülüşüne, "öğle çorbaları"na, rakı masalarına yansıyan yaşama sevincini hep hatırlayacağım.
Ekmekçi'yle Cumhuriyet'te 18 yıl birlikte çalıştık.
Anadolu aydınlarını kendi sütununda en çok o anlattı.
Onların sıkıntılarını, özlemlerini bıkmadan usanmadan kamuoyuna yansıttı. İlgisini hiç eksik etmedi onlardan.
Solun bir kesiminde ne olup bitiyor, en çok Ekmekçi'nin sütunundan izlenirdi.
İnatçıydı.
Gazetenin yeterli ilgiyi göstermediğine inandığı kişilere günlerce sütununu açardı.
Bazen kızdı mı, yüzü kararır, zılgıtı çeker, ama çok çabuk yumuşardı.
Hatırlıyorum.
Kimi zaman dertleşirken "Bugün ne yazacağım diye daktilomun başında kıvranacağım günleri Tanrı bana göstermesin" derdi.
Bu bir gazeteci korkusu idi.
Yani konusuz kalmak...
Yazacak bir şey bulamamak...
Ya da Ekmekçi'nin deyişiyle masa başı yazısı yazmak...
Korktuğu Ekmekçi'nin başına hiç gelmedi.
Çünkü o hep olayların içinde yaşamayı sevdi, her gerçek gazeteci gibi...
Bakın, giderayak yazdığı en son Ankara Notları "Yargıda dinci ayak oyunları"  başlığını taşıyor.
Koca Ekmekçi!
Seni hep iyi hatırlayacağım kardeşim, rahat uyu!
__________________________________________________________________________________________________
* 23 yıl önce, 21 Mayıs 1997’de kaybettiğimiz Mustafa Ekmekçi için, 25 Mayıs 1997 tarihli Sabah gazetesinde yazdığım köşe yazısı.


Mustafa Ekmekçi; Cumhuriyet gazetesinin 72. kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs 1996'da, 40 yıllık meslek yaşamının 21 yılını geçirdiği Cumhuriyet Ankara Bürosu çalışanlarıyla...

Oturanlar:
(soldan sağa) Hazal Ateş, Evin Göktaş, Işık Kansu, Alper Ballı, Sertaç Eş, Bilgi Buluş, Mithat Şeran.

Ayaktakiler ön sıra:
Rıza Ezer, Evren Doğan, Ece Temelkuran, Lütfiye Baltacıoğlu, Hülya Karabağlı, Ali Yazan, Erdinç Sezen, Ahmet Taş, Emine Kaplan, Dürdane Kocaoğlu, Banu Salman, Esra Yener, Mustafa Ekmekçi, Fulya Silindir.

En arka sıra;
Lale Sarıibrahimoğlu, Tarık Tınazay, Ergun Aksoy, Serkan Demirtaş, Mehmet Açıktan, Yusuf Özkan, Mustafa Balbay. Doğan Akın, Hüseyin Erler, Bülent Sarıoğlu, Bilal Uçar, Mehmet Ali Sevim, Vural Saygılı.

Yazarın Diğer Yazıları

Ermeni kardeşlerimin 24 Nisan soykırım acısını, Hrant Dink'in "23,5 Nisan" yazısıyla paylaşıyorum

"Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle..."

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..