07 Haziran 2023
İlhan Berk'in şiiri şöyle başlar:
Bugün erken kalktım,
Denizi uyandırdım.
Ben de öyle yaptım bu sabah.
Gökova'da, Tilkiburnu'nda
denizi uyandırdım.
Pırıl pırıl güneşli bir hava.
Denizin üstü sanki gümüşlenmiş.
Uzaktan bir ses kulağıma çalınıyor.
Bu ses, 2012 yılı Mayıs ayında Peace
isimli yelkenlimizle Marsilya'dan Marmaris'e
iki haftalık yolculuğu birlikte yaptığımız
sıkı denizci Cüneyt Solakoğlu'nun sesi:
Deniz program kabul etmez,
programını kendisi yapar.
İnsan, zamanın esaretinden
kurtulmak için denize açılır.
Zamanın esaretinden kurtulmak!
Ya da saatine bakmaya ihtiyaç
duymadan yaşamak, hayatı zaman
sınırlamalarıyla geçmiş bir insan için
herhalde büyük bir ayrıcalıktır.
Evet, deniz büyük bir özgürlük...
Ama bir de deformasyon profesyonel
diye bir şey var. Cep telefonum açık kalmış.
Saray'ın başdanışmanlarından
İbrahim Kalın'ın bir tweeti çınlıyor:
Biz masalları olan
bir coğrafyanın çocuklarıyız.
Bize 150 yıldır
modernleşme adı altında
başkalarının hikâyeleri anlatıldı.
Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır.
Not defterimi çıkardım, denizin
harikulade sessizliğinde çalışmaya
koyuldum. Soruyorum İbrahim Kalın'a:
Modernleşme adı altında
150 yıldır bize anlatılan,
"başka hikâyeler" nedir ki?
Laik Cumhuriyet mi?
Egemenlik Allah'ın değil milletindir,
ilkesi mi? Bak, Refah Partisi'nin
Ümraniye teşkilatının 1995'teki
açılışında, Erdoğan o senin
"hikâyeyi" nasıl da faşetmiş:
"Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir demek, koskoca
bir yalan! Kesin hâkimiyetin
sahibi Allah'tır."
Bir "başka hikâye"
kadın-erkek eşitliği mi?..
Yoksa Medeni Kanun da
"başka hikâyeler"den biri mi,
üstüne çarpı işareti konacak
bir modernleşme hikâyesi mi?..
Yoksa sizin "kendi hikâyeniz"de
kadın-erkek ilişkileri İslami
esaslara göre mi düzenlenecek?
Kadınla erkek eşit değildir,
diye mi başlayacak yeni hikâyeniz?
Resmi nikâh değil, imam nikâhı
mecburidir, mi diyeceksiniz?
Kadınlar her istedikleri
mesleğe giremezler, diye mi
başlayacak yeni hikâye?
Mahkemelerde, tanıklık konusunda
kadın-erkek eşit değildir;
miras hakkında kadın-erkek
eşit değildir; boşanma konusunda
kadın-erkek eşit değildir,
diye mi yazacaksınız yeni hikâyenizi?..
O "başkaları"nın 150 yıldır
bize anlattığı hikâyeler arasında
küfür düzeni saydığınız
demokrasi de vardır herhalde...
Çünkü demokrasi, hukukun üstünlüğü,
yargı bağımsızlığı, özgürlük,
insan hakları, bütün bunlar da
modernleşmenin ürünü,
yani Avrupa imalatı hikâyeler...
Bütün bunlar başka hikâyeler,
Batı'nın, Avrupa'nın hikâyeleri...
Sizin hikâyeleriniz bunları kapsamıyor,
bunlardan nefret ediyor.
Tweet'inde demişsin ki:
"Artık kendi hikâyemizi
yazma zamanıdır."
Kendi hikâyenizi,
hikâyelerinizi yazmaya
çoktan başladınız. Son olarak
Atatürk'ün en medeni adımlarından
birini tersine çevirip, Ayasofya'yı
cami yaptınız. Yetmedi,
Diyanet İşleri Başkanı'nız
elde kılıç namaz kıldırdı Ayasofya'da.
Yetmedi, Ayasofya'daki ilk namazda
Atatürk'e de hakaret etti.
Yetmedi, ilk namazı 24 Temmuz'a
denk getirerek Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluş antlaşması,
belgesi olan Lozan'a
vurdunuz tekmeyi...
Ayrıca, bunlar yeni hikâyeler değil.
Erdoğan daha 1995'te, Refah'ın
Ümraniye teşkilatı açılırken demişti ki:
"Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor!
Bu millet istedikten sonra tabii elden
gidecek. Sen bunun önüne geçemezsin ki."
Yine Erdoğan daha geçen yıl
kasım ayındaki Din Şûrası toplantısında dedi ki:
"İslam bize göre değil,
biz İslam'a göre hareket edeceğiz.
Nefsimize ağır gelse de
hayatımızın merkezine dönemin
koşullarını değil, dinimizin
hükümlerini yerleştireceğiz."
Uzun lafın kısası:
Farkındayız, siz kendi masallarınızı
okumaya, kendi hikâyeleriniz yazmaya
çoktan beri koyuldunuz.
İktidar dizginleri elinizde,
yeni hikâyelerinizi yalnız yazmakla
yetinmiyorsunuz, aynı zamanda
uygulamaya da koyuyorsunuz.
Bazen aleni adımlarla, bazen sinsi sinsi
Türkiye'nin yüzünü Batı'dan Doğu'ya
çevirmeye, bu ülkenin 200 yıllık
"modernleşmesi"nden intikam almaya
çalışıyorsunuz. Ama yazın bir kenara:
Yeni dediğiniz bu hikâyeler Türkiye'yi
çıkmaza itiyor. Türkiye'nin krizini
derinleştiriyor. Ekonomide, siyasette
Türkiye'nin istikrarsızlığını büyütüyor.
Belki de bu nedenle yeni hikâyeler
yazarak "çöküş"ten kurtulacağınızı
sanıyorsunuz. Modernleşme ürünü
demokrasiye, hukuk devletine,
seçim sandığına, özgürlük ve
adalete tekmeyi vurarak "Saray iktidarı"nızı
sürekli kılmanın peşindesiniz.
Bu notları alırken, bir tweet daha düştü,
sosyal medyası sansürlü Türkiye
yolunda bir adım daha attınız.
Hukukçu Yaman Akdeniz'in tweeti şöyle:
"Bu sabah erken saatlerde
Sosyal Medya Yasa Teklifi Meclis'ten
geçti ve yasalaştı. Bundan sonra
muhalif görüşlü haber sitelerinin
içerikleri ilk aşamada hedef olup,
hükümetin ve siyasetçilerin geriye
dönük hoşuna gitmeyen tüm haberler
silinecek ve geçmiş AKlanacaktır.
Türkiye'de yeni ve karanlık bir dönem
başlıyor, amaç susturmak..."
Yazın bir kenara İbrahim Kalın:
Nafile bir gayret içindesiniz.
Bir çöküşün tüm çatırtıları duyuluyor.
Ve şunu iyi bilin: Türkiye'nin sizi,
"Saray iktidarı"nızı yeni sandığınız o
"hikâyeler"le birlikte seçim sandığında
milletin oylarıyla tarihe gömecek gücü vardır.
Notlar bitti, kendimi suya attım.
Elimde yeni bir kitap var,
Hitler'i iktidara getiren uzun
1933 kışını ve İkinci Dünya Savaşı'nın
nedenlerini anlatıyor. Kitabın ilk
sayfalarında gözüme çarpan
bazı satırlar bugüne dönük:
Dünyada duvarlar yükseliyor.
Ülkeler içlerine kapanıyor.
Tıpkı iki dünya savaşı arasında olduğu gibi...
Eyy HC! Sen normal değilsin.
Neden ki? Cennetin içinde,
cehennemlerle haşır neşir olmaya
devam ediyorsun çünkü...
Yukarıdaki yazım yeni değil,
15 Ağustos 2020 tarihli "Mavi Yolculuk
Günlüğüm'den...
Hasan Cemal kimdir? Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: - Tank Sesiyle Uyanmak (1986) - Demokrasi Korkusu (1986) - Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) - Özal Hikâyesi (1989) - Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999) - Kürtler (2003) - Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) - Türkiye'nin Asker Sorunu (2010) - Barışa Emanet Olun (2011) - 1915: Ermeni Soykırımı (2012) - Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014) - Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014) - Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018) - Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var. |
PKK'nın silahları gömme ve kendini feshetme kararını önemsiyorum, sıranın demokrasi ve özgürlükler düzenine geldiğine inanmak istiyorum
Önümüzde daha uzun bir barış ve demokrasi yolu var, ne güzel birlikte yürüyorduk, ama emin ol, senin güzel hatıran yolumuzu aydınlatmaya devam edecek
Ve o traktörün üstündeki çiftçinin sesine kulak ver: Turbunan, şalgamınan devlet idare edilmez; hak ile, hukuk ile, adalet ile devlet idare edilir
© Tüm hakları saklıdır.