19 Ağustos 2021

Evet doğru, askeri güç yoluyla demokrasi ihraç edilemiyor; peki ya bir devlet "terör üssü"ne dönüşürse ne olacak?..

Dışarıdan askeri zorlamayla demokrasi ve ulus-devlet inşasına kalkışmak, insanlığa sadece "cehennemin kapıları"nı açtı ama sorular da bitmedi.

Eski Amerikan dışişleri bakanlarından
Condolleezza Rice'ın önsözünü yazdığı
makalelerden oluşan bir kitap:

Robert Kagan makalesinde,
demokrasilerin geleceği konusunda
Jeopolitiğin Ağırlığı'nı tartışıyor.
Demokrasi olacaksa bu konuda
Amerika'yla Avrupa'nın
öneminin altını çiziyor.
Ve Amerika'nın ağırlığını
demokrasiden yana koymadığı bir dünyada
demokrasilerin gerilemeye
devam edeceğini savunuyor.
Robert Kagan, demokrasi konusunda
Amerika'nın önemine işaret ederken
şu satırları yazmış:

İkinci Dünya Savaşı sonrasında
Amerika Almanya'da,
İtalya'da, Japonya'da,
Avusturya ve Güney Kore'de 
askeri güç
ve uzun süreli işgal yoluyla
demokrasileri kurdu, oturttu.
Faşizm'in savaş meydanlarında yenilmesiyle
Yunanistan ve Türkiye de
demokrasiye adım attılar.
Bu zaman diliminde yirmiyle otuz
arasında ülkeye demokrasi geldi,
dünya nüfusunun yüzde 40'ı
demokrasiyle yönetilmeye başladı.

Robert Kagan'ın makalesinde
şu soru da soruluyor:

Savaş sonrası demokrasiye giden
yol kaçınılmaz bir gelişmenin mi
ürünüydü, yani bir fikrin mi
zaferiydi, yoksa bu yolu
askeri güç mü açtı?

Kagan, gönlünde ilkinin yattığını
belli ediyor ama gerçeğin farklı olduğunu,
askeri güç faktörünün
öne çıktığının altını çiziyor.
(Demokrasi Notları 2, 14 Ocak 2021)
Evet, askeri güç-demokrasi ilişkisi...
Ve bu açıdan İkinci Dünya Savaşı
sonrasındaki Almanya, Japonya,
Güney Kore, İtalya,
Avusturya örnekleri...
Dünyayı kan ve ateşe boğan
korkunç bir savaşla
Hitler Nazizmi ve Faşizm
yenilgiye uğratıldıktan sonra
bu ülkelerde Amerika'nın öncülüğünde
demokrasinin inşa dönemi açılmıştı.
Büyük bir demokrasi ve barış projesi olan
Avrupa Birliği'nin temeli de
savaş sonrasının bu sancılı,
acılı yıllarında atılmıştı.
Askeri güç yoluyla demokrasi ihracı
rüyasının kökleri bu döneme uzanır.
Bu rüya sonraki yıllarda
Vietnam'da, Afganistan'da, Irak'ta görüldü.
Ve büyük hüsranla noktalandı.
Bu ülkelerde yaşanan
Amerikan savaşları
hep demokrasi ve özgürlük
adına verildi, bu ülkelere
demokrasi ihraç edilmek istendi.
Ama hepsini kaybetti Amerika.
Bir ülkeye dışarıdan zorla demokrasi
ihraç edilemeyeceği gerçeği
oluk gibi akan kan ve göz yaşıyla anlaşıldı.
Ülkelerin farklı toplumsal yapıları,
farklı insani dokuları gözardı edilerek
dışarıdan askeri zorlamayla, iteklemeyle
demokrasi ve ulus-devlet
inşasına kalkışmak, insanlığa sadece
"cehennem kapıları"nı açtı,
o kadar...

Peki, o zaman her şey kendi başına mı,
kendi olağan akışına mı bırakılsın?
Demokrasi, özgürlük adına
dayanışma, işbirliği yapılmasın mı?..
Meydan "Talibancı kafalar"a mı kalsın?..
Elbette hayır.
Bir ülkenin "terör üssü"ne
dönüşmesine ya da bir ülkede
"terör devleti" kurulmasına karşı
hiç kuşkusuz uluslararası dayanışma
ve işbirliği kanalları açılmalı
ve işletilmeli.
Biliyorum, bunun söylendiği gibi
kolay olmadığı açık.
Ama Afganistan'ın Taliban kafasının
elinde terör ihraç eden bir ülkeye
dönüşmesine de insaniyet adına
dur demenin yollarını açmak zorundayız.
İklim kriziyle, yangınıyla,
seliyle, depremiyle, pandemisiyle
zaten cehennemi yaşamakta olan
dünyamızın başına yeni bir terör belası
musallat olmasın diyorum.
Kim bilir belki de olmayacak duaya amin bu...
Ne kadar hazin.
Hiç mi dolu dolu sevinerek
yaşayamayacak mıyız?..
Artık bizden yana zamanlar
hiç mi olmayacak?..

Yazarın Diğer Yazıları

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..

Osman Kavala nasılsın? Hayırlı bayramlar!

31 Mart güzel bir başlangıç, bir umut kapısı aralanıyor; inşallah senin için de adalet ve hukuk kapısı açılır sevgili kardeşim

31 Mart, CHP için bir büyük seçim başarısı ama yetmez!

Bu başarıyı bir adım daha ileriye götürmek şart. Bunun da yolu, "demokrasi için bir büyük uzlaşma"yı gerçekleştirmekten, yepyeni bir anayasal çatı kurmaktan geçiyor