10 Haziran 2023
Elveda demokrasi mi yoksa?..
Türkiye demokrasiye veda mı ediyor?
İslamcılar, yüzüncü yılında
Cumhuriyet'ten intikamlarını mı alıyor?
Bu topraklarda kökleri 150 yıl öncesine giden
"Batı modernleşmesi"ni
tersine çevirmeyi başardı mı İslamcılar?
Sonunda "rövanş"ı alıyorlar mı?
"Demokrasi"yi kurtaramayacak mıyız?
"Batı değerleri"nin yerini İslami değerler,
Asya değerleri mi alacak?
Gidiş bu mu?
Türkiye "çıplak bir İslami dikta"ya
doğru mu yol alıyor?
Bu gidişe 14 Mayıs ve 28 Mayıs'ta
oylarımızla dur diyemedik,
bundan sonra diyebilecek miyiz?
Bu gidişi seçim sandığında
durdurabilir miyiz?
Yoksa tren kaçtı mı?
Türkiye'nin İslami diktaya gidişini
seçim sandığında durdurmanın
önşartı olan, olmazsa olmaz koşulu olan
uzlaşma bu topraklarda mümkün değil mi?
Türkiye'nin siyasal ve toplumsal yapısı,
bu topraklardaki tarihsel gelişimin
karmaşıklığı, yoksa böylesine geniş
bir "uzlaşma"yı olanaksız mı kılıyor?
Bu nedenle bu topraklarda yaşayanların,
tüm farklılıklarıyla bir demokrasi çatısı altında
barış içinde yaşamaları mümkün değil mi?
Birbirlerinin farklı seslerini duyarak,
ara sıra bağırıp çağırsalar bile,
birbirlerine tahammül ederek yaşayamazlar mı?
Bunu mümkün kılacak
bir hukuki çerçeveye razı olamazlar mı?
Bunun kalıcı bir altyapısını,
"güçler ayrılığı"nı, "yargı bağımsızlığı"nı,
"özgür ve bağımsız medya"nın
temellerini atamazlar mı?
"Farklılıkların birbirlerini boğmasına
geçit yok!" diyemezler mi?
Böylesi bir uzlaşma kültürü
oluşturamaz mıyız bu ülkede?
Bu açıdan Millet İttifakı
çok önemli bir ilkti.
Yine 14 Mayıs ve 28 Mayıs öncesi
CHP ile HDP'nin, Türklerle Kürtlerin,
Sünnilerle Alevilerin birbirlerine yaklaşmaları,
uzlaşma örnekleri vermelerinin altını
özellikle çizmek gerekiyor.
Bu yaygın uzlaşma zemininde,
belki de dünyada bir ilki gerçekleştirecek
ve popülist bir tek adam rejiminden,
"İslamcı bir dikta"dan kurtulacaktık.
Ne yazık ki olmadı, az farkla yapamadık.
Değişim için uzlaşma...
Bu yaşamsal hedefi her zaman
gözümüzün önünde tutmalıyız.
Bu ülkede barıştı, demokrasiydi,
refahtı, adaletti, eşitlikti istiyorsak,
uzlaşmaktan başka çaremiz yok.
Büyük bir uzlaşma projesini
bu ülkede hayata geçiremezsek,
işleyen istikrarlı bir demokrasiyi
sağlam temeller üstünde kuramazsak,
bu ülkede cehennemin kapıları
her zaman aralık kalır. Ve o
kapıları biraz daha açmak için,
Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak için
hazır bekleyen devletler ve
siyasal güçler bu coğrafyada eksik değildir.
Bu topraklarda "cennetin kapıları"nın
aralanmasını isteyenlerin, barış,
demokrasi ve adalet diyenlerin dikkati,
"büyük uzlaşma projesi"nden
uzak durmasın.
Evet değişim...
Ama muhalefet, "büyük uzlaşma projesi"ne
kafa yormadan, onu gerçekleştirmeden
Türkiye çıkmazdan kurtulamaz.
Hasan Cemal kimdir? Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: - Tank Sesiyle Uyanmak (1986) - Demokrasi Korkusu (1986) - Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) - Özal Hikâyesi (1989) - Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999) - Kürtler (2003) - Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) - Türkiye'nin Asker Sorunu (2010) - Barışa Emanet Olun (2011) - 1915: Ermeni Soykırımı (2012) - Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014) - Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014) - Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018) - Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var. |
PKK'nın silahları gömme ve kendini feshetme kararını önemsiyorum, sıranın demokrasi ve özgürlükler düzenine geldiğine inanmak istiyorum
Önümüzde daha uzun bir barış ve demokrasi yolu var, ne güzel birlikte yürüyorduk, ama emin ol, senin güzel hatıran yolumuzu aydınlatmaya devam edecek
Ve o traktörün üstündeki çiftçinin sesine kulak ver: Turbunan, şalgamınan devlet idare edilmez; hak ile, hukuk ile, adalet ile devlet idare edilir
© Tüm hakları saklıdır.