08 Haziran 2023
Erdoğan'ın Londra'da dolar, faiz, enflasyon
konularındaki açıklamalarına dönük dış
finans çevrelerinin tepkilerini okuyorum.
Gerçekten eğlenceli. Aslında yalnız eğlenceli
değil, aynı zamanda hazin. Eğlenceli,
çünkü faizleri düşürerek enflasyonla
nasıl mücadele edileceği alay konusu
yapılıyor. Hazin, çünkü Erdoğan’ın yedi
düvele pala sallayan Zaloğlu Rüstem’liği,
Türkiye'yi siyasal ve ekonomik istikrarsızlık
çukuruna doğru çekiyor. Erdoğan'ın
açıklamalarıyla ilgili olarak Reuters haber
ajansında yayımlanan bir makalede
şu satırlar var:
Erdoğan ve beraberindeki heyet ile
görüşen yatırım fonu yöneticileri,
Erdoğan'ın bir yandan artan enflasyonu
aşağı çekmeyi, TL'deki değer kaybının
önüne geçmeyi ve bir yandan da
faizleri düşürmeyi nasıl başarmayı
planladığı konusunda şaşkınlık
içinde kaldıklarını belirttiler.
Bazı yatırımcılar Erdoğan'ın yurt
içindeki hasımlarını etkisizleştirmiş
olmasına rağmen, uluslararası finans
piyasalarına ekonomide alışılagelmiş
kurallara ters düşen politikalarla meydan
okumada çok zorlanacağını belirttiler.
Türkiye'de 2000'li yıllar öncesinde
yüksek seviyelerde bulunan, ancak
sonrasında tek basamaklara inen
enflasyon geçen yıl itibariyle tekrar
çift hanelere çıktı. Kendisini yüksek
faizin düşmanı olarak tanımlayan Erdoğan,
enflasyonda artışını dizginlemek için
borçlanma maliyetlerini yükselten alışılagelmiş
para politikalarına da meydan okuyor.
Yatırımcılar, Erdoğan'ın yaklaşımından
ve böylesine kırılgan bir dönemde
piyasalarla savaşa girmeye hazır
olmasından şaşkına döndüklerini
ifade ettiler. Bir fon yöneticisi Erdoğan'ın
düşmanlardan oluşan uzun bir liste tuttuğuna
dikkat çekerek şöyle konuştu:
"Herkes ile savaşıyor...
Muhalefetle savaşıyor.
Gülen ile savaşıyor.
Radikallerle, başarısız
darbe girişimiyle savaşıyor.
Şimdi de piyasalarla
savaşıyor ve bu tehlikeli olur."
Bir fon yöneticisi de şöyle dedi:
"Piyasanın bir avuç spekülatörden
oluştuğunu düşünüyor ve
hedef kitlesi de onlar değil.
Hedef kitlesi, Türkiye'deki
sıradan insanlar ve onların da
düşük faizlere ihtiyacı var.
Peki, Erdoğan o zaman neden
Londra'ya gelip de, kurumsal
yatırımcılara tam da duymak
istemedikleri bu mesajı
veriyor?”
Erdoğan'ın Londra'da,
enflasyonla mücadelede
düşük faiz politikasının ince bir
alay ve de hayretle karşılanmasına
dair satırları okurken yıllar öncesine gittim.
1994'ün Ocak ayı.
Türkiye'de enflasyon patlıyor.
Dolar fren tutmuyor.
Türk Lirası tepe taklak.
Türkiye "1994 krizi"ne gidiyor.
Demirel cumhurbaşkanı.
Başbakanlık koltuğunda Çiller
oturuyor. Dolar bir günde
17 binden 20 bin liraya çıkıyor.
Başbakan Çiller konuşuyor:
Her şey kontrol altında,
dengelerini buluyor.
Kimsenin ürkeceği
bir şey yok, korkacağı
bir şey yok. Merkez Bankası
iş başında.
Cumhurbaşkanı Demirel konuşuyor:
Paniğe gerek yok.
Türkiye'de para, kur
meseleleri önümüzdeki
zaman içinde yatışır.
Başbakan Çiller ortalığı
yatıştırmaya çalışıyor:
Bir iki günlük değişmelere kanıp
Türk Lirası'ndan kaçanlar
yanlış hesap yapıp yanılırlar.
Çeyrek yüzyıl önce düşük faizle
enflasyonu yenmeye çalışan bir
Demirel ile Çiller nasıl alay konusu
olduysa, bugün de Erdoğan aynı durumda...
1994'ün Ocak ayının sonuna doğru
Cumhurbaşkanı Demirel'le Davos'a,
Dünya Ekonomik Forumu toplantısına
gidiyorum. O tarihte Sabah'ta köşe
yazarıyım. Davos kulisinde adım başı
şu söz kulağıma çalınıyor:
Faizleri düşürerek enflasyonla
mücadele etmeye çalışan bir
başbakanınız varmış...
Bu bir şaka mı?..
Yoksa gerçek mi?..
1994 yılı Ocak ayında,
Davos'un bazı panellerinde de,
bu soru alayla karışık bir dille
Türk muhataplara soruluyordu.
Sonunda çanak çömlek patladı
Türkiye'de. Kriz kapımızı çalınca,
Türk Lirası’nın değeri fena halde
düşürüldü ve milletin anasını ağlatan
acı reçete uygulaması başladı.
Ama ekonomi yine dikiş tutmadı.
Çünkü temel reformlar yapılmadı.
Ekonomik istikrarsızlıkla birlikte
zayıf koalisyon hükümetleri siyasal
istikrarsızlığı besledi. Türkiye sorun
biriktirdi. Büyük 2001 ekonomik krizine
doğru yol alırken, Türkiye'de
siyasal merkez tam anlamıyla çöktü.
Merkez sağ da, merkez sol da çöktü.
Siyasette merkezin çöküşüyle doğan boşluğu,
2002 yılı sonunda seçimleri tek başına
kazanan Erdoğan ve partisi AKP
doldurmaya başladı.1994'den 2018'e...
Çeyrek yüzyıl önce düşük faizle
enflasyonu yenmeye çalışan bir başbakan,
Çiller nasıl alay konusu olduysa,
bugün de Erdoğan aynı durumda.
Ve Türkiye yine sorun biriktiriyor.
Siyasette yeniden bir büyük boşluk oluşuyor.
Erdoğan'ın çöküşünden kaynaklanan
bir boşluk bu.
Soruyorum:
Yeni bir merkez sağ,
yeni bir merkez sol,
bu boşluğu doldurabilecek mi?..
Bu sayede Türkiye yeniden
normalleşme ve demokratikleşme
yoluna girebilecek mi?.. Yoksa...
* * *
Yukarıdaki yazım yeni değil,
beş yıl önce 18 Mayıs 2018'de
bu köşede çıktı.
Güncelliğini koruyor ama...
Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki,
ben bu filmi daha önce seyretmiştim
hâli başımızdan hiç eksik olmuyor.
Ne yazık ki yeni bir şeyler seyredemiyoruz.
Çıldırtıcı bir durum değil mi?
Hasan Cemal kimdir? Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara'da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986'da Sedat Simavi Ödülü'nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013'ten beri T24'te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. Bir dönem Bilgi Üniversitesi'nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal'in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: - Tank Sesiyle Uyanmak (1986) - Demokrasi Korkusu (1986) - Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) - Özal Hikâyesi (1989) - Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999) - Kürtler (2003) - Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) - Türkiye'nin Asker Sorunu (2010) - Barışa Emanet Olun (2011) - 1915: Ermeni Soykırımı (2012) - Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014) - Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014) - Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018) - Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var. |
Beni gazeteciliğe sokan ustam, duayenim Altan Öymen’in ölümü, beni hasta yatağımda yakaladı
Evet, PKK kendini feshediyor, evet, silah bırakmaya başladı, evet, barış adına tarihi bir dönüm noktası... Ama sorular da bitmiyor!
Türkiye'de demokrasi olmadıkça... Hak hukuk adalet kapımızı çalmadıkça... Hapishaneler boşalmadıkça gerçek barış ve huzur gelmez
© Tüm hakları saklıdır.