18 Ağustos 2021

Amerikan rüyası Afganistan'da paramparça oldu; şimdi sıra "İslam'ın ipine sarılarak" yola çıkanlarda...

Afganistan'ı yine acının, yine İslamcı bağnazlığın, yine şiddet ve terörün damgasını vuracağı zamanlar bekliyor.

"Amerika'nın o eşsiz ulus inşa etme
tecrübesi Afganistan'da toza dönüştü,
buharlaştı!"
Bu söz, Taliban'ın Afganistan'a el koymasını
izlemekte olan CNN International
muhabiri Clarissa Ward'a ait. (Levent
Kemal, Gazete Pencere)
Yerinde bir tespit.
Evet, Amerika 20 yıl önce Afganistan'a,
teröre karşı savaş,
demokrasi, özgürlük,
laik bir yönetim
ve yeni bir ulus
sloganlarıyla girmişti.
Washington'a göre, paramparça olmuş
bir ülkede barış ve istikrar yolu
ancak böyle açılabilecekti.
Bir yıl sonra 2003'de Irak için de görülecek
"Amerikan rüyası"ydı bu.
Buna dönük öncelikli adımların
arasında güçlü bir ordu kurmak
ve mümkün olabildiğince
Afganlık bilinci yaratmak vardı.
Amerika'nın Taliban'ı vurmasından
hemen sonra, 2002 yılı Şubat ayında
Kabil'e uçarken notlarımın arasında
şunları da okumuştum:

Dördüncü Ordu Komutanı ve Bahriye Nazırı
İttihatçı Cemal Paşa'nın yolu bir ara
Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı
yenilgisinden sonra Afganistan'a düşer.
1921 yılında Afgan ordusunu modernize etmek için
Kabil'e gelir. Afganistan Kralı Emanullah Han'a da
kuvvetli bir ordu kurmasını tavsiye eder;
başka türlü "ülkenin birliği"ni
gerçekleştiremeyeceğini söyler.
1928'de Emanullah Han Türkiye'ye gelir.
Afgan Kralı bu kez de ülkesi için
güçlü ordu tavsiyesini Atatürk'ten dinler.
2001 yılına ait bir Birleşmiş Milletler raporu da,
Afganistan'da barış ve istikrar için
"ulusal ordu"nun altını özellikle çizer. 

2002 yılı Şubat ayında bunları okuyarak
inmiştim Kabil'e. İlk gittiğim yerlerden biri,
NATO Barış Gücü çerçevesinde görev yapan
Türk askeri birliği olmuştu.

Kabil, 11 Mart 2002.
Patır patır, çatır silah sesleri.
Her tarafta kurşun atılıyor.
Manevra mermileri de olsa,
alışık olmayanlar için
tedirgin edici bir ortam...
Tek sıra dizilmiş yerde oturuyorlar.
Ellerinde Rus malı Kalaşnikof'lar,
çoğunun namluları kırık...
1970'lerden kalma ve fazla kullanılmış.
Hepsinin üstünde Türk birliğinin
sağladığı askeri giysiler.
Ama silahlarını kendileri getirmiş...
Tercüman aracılığıyla
hepsini teker teker
kimlik sorgusundan geçiriyorum,
işaret parmağımı uzatarak:

Afgan?..
Tacik.
Afgan?..
Peştun.
Afgan?..
Hazara.
Afgan?..
Özbek.

Hiç Afgan'ım diyen çıkmıyor.


2002 yılı Şubat ayı, HC Kabil'de Türk askeri birliğinde

Biri elini kaldırıp söz alıyor,
bağırırcasına konuşuyor:

Fitne soktular içimize,
ben Afgan'ım...

İsmi, Abdül Ahmet, 25 yaşında.
Liseden terk. Taciklerin çoğunlukta olduğu
Herat kentinden gelmiş...
Devam ediyor:

Bizi liderler aldattı.
20 yıl oldu, aramıza nifak soktular.
Bizim komşularımız var ya,
onlar da bizi ayırdılar,
fitne soktular içimize... Evvelce
bir müşkülatımız yoktu, Biz Afganız!

Türk Eğitim Timi Komutanı
Yüzbaşı Murat Akgün'e bakıyorum,
"Ben Afganım" diyen Afgan askerinin
omzunu sıvazlarken, bana da
bir tek ona öğretebildik
dercesine bir bakış atıyor.
Anlaşılan o ki, eğitimin bir parçası da
"Afganlık bilinci oluşturulması"na dönük...
Birinci Afgan Milli Muhafız Taburu'nda
askeri eğitimin yanısıra bu konuya da el
atılmaya başlanmış.
Çünkü bu tabur, eğitim tamamlandıktan
sonra Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı
olarak görev yapacak. Devlet başkanını
Kabil'de koruyacak askerlerin, etnik
kökenlerinin üzerine çıkarak
kendilerini Afgan olarak
tanımlamaları önemseniyor.
Bu konuda ilk adımların atılmaya
başlandığı belirtiliyor.
Afganistan'ın bir devlete ve birliğe
kavuşması açısından önemli bir konu...
Ama ne kadar gerçekleşebilir orası ayrı...

Kabil'den yazdığım bu satırlar
20 yıl öncesinin.
Afganistan bunca yıl sonra hala paramparça.
Yine kapkaranlığın pençesinde...
"İslam'ın ipine sarılarak" Afganistan'da
barış ve istikrar yolunun açılacağını
sananlar da, -tıpkı geçen 20 yılda
savaşa 2 trilyon dolar gömen
"Amerikan rüyası" gibi- fena halde
hayal kuruyor.

Afganistan'ı ne yazık ki
yine acının, yine kan ve gözyaşının,
yine İslamcı bağnazlığın,
yine şiddet ve terörün
damgasını vuracağı
çok sancılı zamanlar bekliyor.

İnsanlığın tüm farklılıkları ve renkleriyle,
tüm inançları ve inançsızlıklarıyla,
birbirlerini dışlamadan yaşayacakları zamanlar
hala çok uzakta...
Ne kadar hazin.
Yine Hegel'in o sözü aklımı tırmalıyor:

Tarih bir tek ders öğretiyor,
insanların ve iktidarların
tarihten bir türlü
ders almadıkları dersini...

Afganistan yazıları arada bir devam edecek.

Yazarın Diğer Yazıları

HASO!

Günaydın oğlum, bugün 80 oldun! Unutma, yaşamak güzel şey...

Erivan'da, Hrant'la Baş Başa...

Hrant Dink, "Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim," demişti

Kissinger için bir yazı...

100 yaşında hayata veda eden Amerikan Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger için kolay yazı, zor yazı...