26 Temmuz 2019

Yığınakta yapılan hata

Ankara, başlangıçta Esad’ın devrilmesi için aktif pozisyon almak yerine olayları izleyip, gözlemeyi tercih etseydi, bugün bu tıkanıklıkla karşılaşmazdı

Tarihin cilvesine bakın ki, Marksist bir örgüt olarak kurulan ve emperyalizme karşı mücadele çağrısı yapan PKK, emperyalist ABD’nin kanatları altında Suriye’nin kuzeyinde ordu ve devlet kurmakla meşgul. Diğer taraftan da komünizme set çekmek üzere NATO’nun güney kanadından Sovyetler Birliği’ni çevreleyen Türkiye, ABD’ye rağmen (ve-veya karşı) Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alıyor.

PKK çoktan terk ettiğini açıkladığı Marksizm yerine, komünal-konfederal Bookchinist tezini bir tarafa bıkarak, Kürt milliyetçiliği temeli üzerine –ikinci parça olan- Suriye’de ulus-devlet kurmak peşinde. Bunu başarırsa Kuzey Irak’tan sonra üçüncü parça olarak Türkiye’nin güneydoğusu ve dördüncü olarak da İran’ın kuzeybatısı hedefte.

Türkiye’ye S-400 satmanın, böylece NATO’da ciddi bir çatlak yaratmanın ve Türk-ABD ilişkilerini uçurumun kenarına getirmenin keyfini süren Rusya, şimdi Türklere vizeyi kaldırmak ve F-35’ler yerine SU-35’leri pazarlayarak, Ankara’yı iyice Moskova’ya yaklaştırma adımları atıyor.

Dünya hızla değişiyor…

ABD ile PKK müttefik…

Türkiye’yi Rus S-400’ler koruyacak.

ABD, Türkiye’yi kurucu ortağı olduğu F-35 projesinden çıkarıyor.

ABD’li diplomat James Jeffrey Anrkara’da Türkiye’yi Suriye’nin kuzeyindeki PKK’ya müdahalesini önlemek üzere “güvenli bölge” modelleriyle oyalarken, aynı gün ABD’nin Merkez Komutanlığı’nın başındaki Orgeneral Kenneth Mc Kenzei, PKK’nın kolu SDG(YPG)’nin başındaki  Mazlum Kobani ile objektiflere poz veriyor. Mazlum Kobani kod adlı kişi de Türkiye’nin aranan PKK’lılar listesindeki Ferhat Abdi Şahin…

ABD’nin Türkiye karşısındaki aldığı pozisyon bu…

ABD vazgeçer mi?

ABD, PKK’nın hamisi olmaktan vazgeçer mi?

Vazgeçecek gibi görünmüyor.

Jeffrey’in Ankara’daki temaslarda ortaya koyduğu tutum bunu gösteriyor.

Ankara’nın istediği güvenli bölge; 30-35 kilometre derinliğinde, TSK’nın kontrol edeceği, gerektiğinde göçmenlerin yerleştirilebileceği bir model öngörüyor. Ayrıca, PKK-YPG’nin silahsızlandırılması, verilen ABD silahlarının toplanması ve Türkiye sınırından uzakta tutulmaları. Nihai olarak da ABD ve PKK’nın birlikte Türkiye’ye göç etmek zorunda bıraktıkları Suriyelilerin boşalttıkları yerlere güvenli biçimde dönmeleri.

ABD ise Türkiye’nin bu önerisini kabul etmiyor.

Çok daha dar bir şeritte (5-7 kilometre) güvenli bölge kurulmasını, ancak kontrolün tümüyle TSK’ya verilmemesini, mümkünse ABD’den özel şirket askerlerinin, Avrupa’dan veya Arap ülkelerinden askerlerin de görevli olacağı bir bölge istiyor.

Bunun anlamı, bu dar şeridin altındaki PKK varlığını TSK’ya karşı güvence altına almak ve Ankara’ya YPG (SDG)’nin meşru bir varlık olduğunu kabul ettirmek.

Bu koşulları da Ankara’nın kabul etmesi mümkün görünmüyor.

ABD, Suriye’nin kuzeyinden bir koridor açmakta kararlı. Bu nedenle ABD, Suriye’yi fiilen parçalamış durumda. Bu parçalanmışlığın bir statüye kavuşturulması temel amaçlarından biri. Tıpkı Kuzey Irak’ta yaptığı gibi.

Suriye’nin bütünlüğü

Türkiye ise Suriye’nin parçalanmasını değil, aksine toprak ve ulus bütünlüğüne kavuşturulmasını savunuyor. Çünkü, Suriye’nin bütünlüğü aynı zamanda Türkiye’nin de bütünlüğü anlamını taşıyor.

ABD’nin Suriye’deki varlığını sürdürmesi ve koridoru açması için Suriye’nin parçalanması, Şam’ın kuzeyde egemenliğinin olmaması gerekiyor. Yine tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi.

Rusya ile merkezi Şam yönetimi ise doğal olarak Suriye’nin bütün topraklarının Şam’ın egemenliğinde olması gerektiğini savunuyorlar.

Bu tablo içinde Ankara ve Şam’ın hedefleri örtüşüyor. Her iki başkent de Suriye’nin toprak bütünlüğü ve ulusal birliğini hedefliyorlar.

Ancak sorun şu ki Ankara, Şam yönetimini tanımıyor. Şam’la ancak Rusya üzerinden dolaylı temas kurmayı tercih ediyor. Ankara’nın bu tutumunun  nedeni de başından beri Beşşar Esad’ın ve yönetiminin iktidardan gitmesini istemesi.

Ankara, Suriye içsavaşının başında öncelikli hedef olarak Esad’ın gitmesini desteklediği için bugün, aynı hedefe sahip olmasına karşın Şam’la işbirliğine gidemiyor.

Ankara, başlangıçta Esad’ın devrilmesi için aktif pozisyon almak yerine olayları izleyip, gözlemeyi tercih etseydi, bugün bu tıkanıklıkla karşılaşmazdı

Yığınakta yapılan hata cephede devam ediyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.