05 Ağustos 2019

Ortak aklın gereği

Erdoğan, “Rusya ve ABD’ye de söyledik” derken, Türkiye’nin yapacağı harekât konusunda bu iki ülkeye sadece bildirimde mi bulunulduğu yoksa bir uzlaşma mı sağlandığı sorusunun yanıtı önemlidir

ABD, kurulduğu günden bu yana PKK’ya sağladığı örtülü desteği Suriye İç Savaşı’ndan bugüne açık biçimde sürdürüyor.

1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM’de reddedilmesinden bu yana PKK’yı hem askeri hem siyasi olarak destekleyen ABD, Suriye’nin kuzeyinde terör örgütüne hem ordu hem de bir devlet aygıtı kurdu.

Washington, Ankara’da güvenli bölge görüşmelerinden sonuç çıkmayınca, Suriye’de “müttefikimiz” dediği PKK-PYD-YPG’yi korumaya ve destek olmaya devam edeceklerini açıkladı.

Bu açıklamalardan sonra bile Ankara’ya üst düzey bir ABD’li askeri heyet geldi ve yeniden görüşmeler başladı. Bu görüşmeler devam ederken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Fırat’ın doğusuna da gireceğiz” dedi. Erdoğan, Aralık 2018’den bu yana “Fırat’ın doğusuna da gireceğiz” açıklamaları yapıyor. Ancak dün ilk kez “Rusya ve ABD’ye de söyledik” diye bir ekleme yaptı.

Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna askeri harekât düzenlemesi çok önemlidir. Türkiye’nin “gireceğiz” dediği bölge ABD’nin koruması ve desteği altında PKK’nın zorla hakim olduğu Suriye’nin kuzeyidir. Bu bölgede ABD tarafından ağır silahlar da dahil olmak üzere donatılmış, sayıları 60-70 bini bulan PKK-YPG’li bir terörist ordusu bulunuyor.

Elbette Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın sayılı ordularından biri olarak, Fırat’ın doğusuna da askeri harekât yapacak güç ve yetenektedir. Bölgede herhangi bir yerel silahlı gücün TSK’yı durdurma olasılığı da yoktur. Burada önemli olan ABD’nin alacağı tutumdur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rusya ve ABD’ye de söyledik” derken, Türkiye’nin yapacağı harekât konusunda bu iki ülkeye sadece bildirimde mi bulunulduğu yoksa bir uzlaşma mı sağlandığı sorusunun yanıtı önemlidir. Eğer Erdoğan’ın duyurduğu sadece bir “bildirim” ise o zaman bu harekât ABD’ye rağmen yapılacak anlamı çıkar. Eğer Türkiye ile ABD arasında bir uzlaşma sağlandıysa, o zaman ABD’nin karşı tutum alacağını beklememek gerekir.

ABD ve Rusya

Suriye konusunda ABD’nin yeri belli. Uzun zamandır PKK’nın yanında olduğunu hem sözle hem de askeri destekle dünyaya ilân ediyor. Türkiye’nin bölgeyi kontrol edecek, terör örgütlerini uzaklaştıracak bir alan kurmasına ABD destek vermeyecek, elinden geldiğince köstek olacaktır.

PKK-YPG’ye desteğini sürdürecek, belki PKK-YPG üzerinden Türkiye ile örtülü bir savaş yürütecektir.

Rusya ise Suriye sürecinde Türkiye’ye S-400 hava savunma sistemi satmasının yarattığı gerginlikten en yüksek düzeyde yararlanmaya çalışıyor. Türkiye ile ABD’nin ipleri tümüyle koparmasını istiyor, bu gelişmenin NATO’nun en güçlü ikinci ordusuna sahip Türkiye’yi kendi yanına daha çok çekeceğini hesaplıyor. Türkiye ise iki büyük güç arasında hem NATO ittifakı içinde kalarak hem Moskova’ya biraz daha yakın durarak denge kurmaya çalışıyor.

Üç komşu ülke

Bu koşullarda Türkiye’nin üzerinde durması gereken öncelikli bir konu üç komşu ülke ile olan ilişkileridir.

Türkiye’nin karşılaştığı tehdit, KCK çatı devleti altında Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan koparılacak parçalar üzerinde bağımsız Kürt devleti kurulması hedefidir. PKK bu hedefini kurulduğu günden bu yana kendi belgelerinde de ifade etmiş bir terör örgütüdür. Dört ülkeyi parçalayarak kurmayı hedeflediği bu devletin anayasası olarak bilinen KCK sözleşmesinde de örgüt şemasında da bu hedef açıkça yer alıyor.

Bu durum, doğal olarak Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın aynı cephede yer almasını gerektiriyor. Toprak bütünlüklerini, ulusal birliklerini korumak için PKK terör örgütüyle ortak mücadele yürütmeleri de doğal bir gelişmedir.

Terör örgütünün KCK çatısı altında Türkiye’de KCK-TM (Türkiye Meclisi) , Suriye’de KCK-Rojava, İran’da KCK-Rojhilat ve Irak’ta KCK-Başur adı altında faaliyet gösterdiği biliniyor.

ABD korumasında, bu ülkeleri parçalama faaliyetinin birinde sonuç alırsa diğerleri için de bölünme riski artacaktır. Bu nedenle de dört ülkeden her birinin toprak bütünlüğü diğerlerinin toprak bütünlüğü için güvencedir.

Bu durumda, Türkiye’nin, ABD destekli terör örgütüyle mücadelede; Şam, Tahran, Bağdat’la yakın işbirliği içinde olması gerekir. Oysa Türkiye’nin fiilen bölünme süreci içindeki Suriye’de büyükelçisi bile yoktur. Şam’la doğrudan değil ancak Rusya ve İran üzerinden dolaylı temas kurmaktadır.

Ankara, Beşar Esad’a ve yönetimine karşı olabilir, ancak değişen koşullarda Suriye’yi kimin yöneteceğine Suriye halkının karar vereceği gerçeğinden hareketle, yeni politikalar üretebilir.

Türkiye’nin, Suriye İç Savaşı’nın başında, 8 yıl önce aldığı tutumda ısrar etmesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin sağlanması amacına faydası olan bir tutum değildir.

ABD’nin Suriye’nin kuzeyine iyice yerleşmeye ve Türkiye’ye karşı PKK’yı korumaya çalıştığı bir süreçte, Ankara ile Şam arasında kurulacak işbirliği ortak aklın bir gereğidir.

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.