27 Eylül 2019

Deprem riskini kadere havale etmek

“Kader” deyip, ölümleri sineye çekmek, en kolay fakat en pahalı yol

İstanbul’da dün meydana gelen deprem ciddi boyutlarda hissedildi.

Bilim insanları İstanbul’da bekledikleri büyük depremin öncüsü müydü yoksa bağımsız bir deprem miydi sorusuna net bir yanıt verilemeyeceğini söylediler televizyon yayınlarında.

İstanbul için 1999'daki büyük Marmara depreminden beri söylenen büyük deprem riski devam ediyor.

Marmara depreminin üzerinden 20 yıl geçti. Bu süre zarfında İstanbul’da binaların güçlendirilmesi için bazı çalışmalar yapıldı ancak yine deprem uzmanı bilim insanlarının söylediğine göre binaların çoğunluğu büyük risk altında.

Marmara depremi gibi büyük depremden sonra deprem beklenen bölgelerde önlemlerin hızla alınması ve insanların da bilgilendirilmesi gerekirdi. Ancak başta İstanbul olmak üzere riskli bölgelerde dahi deprem anında toplanılacak binasız alanların korunmadığı aksine imara açıldığı bilgisi çok üzücü.

İstanbul gerçekten de sağlıksız bir binalar yığını görüntüsü veriyor. Deprem toplanma merkezlerinin birçoğunun yerinde de AVM’lerin yükseldiği gerçeği bu üzüntüyü daha da artırıyor.

Hazırlıklı olmak ve denetlemek

Bilim adamları her fırsatta büyük depreme hazırlıklı olmak gerektiğini vurguluyorlar. Bu uyarıyı resmi makamlar da yapıyor ama ne yapılacağı, nasıl yapılacağı konusunda yeterli bilgi ve iletişim yok. İnsanlar deprem anında bulundukları binayı terk etmek dışında ne yapılacağı konusunda yeterli bilgiye sahip değil.

Deprem gibi çok riskli bir konuda her binanın tek tek elden geçirilmesi, yeni yapıların inşaatı sırasında depreme dayanıklılık derecesinin çok ciddi denetlenmesi gerekiyor. Keza müteahhitlerin bu konuda savsaklayıcı bir tutum içine girmemeleri ve denetlenmeleri de çok önemli.  Müteahhitlerin kâr marjını artırmak için malzemeden nasıl çalarak bina yaptıklarını Marmara depreminde gördük. Deniz kumu kullanılarak yapılan binalar başta olmak üzere, zayıf inşa edilmiş birçok binanın yıkılması sonucu çok can kaybettik.

Bu kez aynı fırsatçılığa izin vermemek resmi makamların görevi, bunu denetlemek de vatandaşın farkındalık sorumluluğudur.

Vatandaşlar denetleme yetkilerini sonuna kadar kullanıp, sorumlu makamları sorgulamalı, denetlemelidir.

Bu görev aynı zamanda halk adına denetleme görevi bulunan medya tarafından da yapılmalıdır. Bu denetim görevi iktidara veya muhalefete yakınlık ölçüsüyle değil, vatandaşın yaşam hakkı ve güvenliği ölçüsüyle yapılmalıdır. Belediyeler ve ilgili bakanlıklar bu ölçüyle denetlenmelidir.

Depremde ölmek kader değildir

Doğal afetlerde veya kazalarda can kaybını “kader” diyerek kabullenmek doğru bir tutum değil.

Kültürümüzden, inancımızdan gelen bu yaklaşım, vatandaşları kaderciliğe, sorumluları ise rehavete itiyor.

Bugüne kadar geçirdiğimiz tren kazalarını, selleri, toprak kaymalarını, bina göçmelerini düşünün. Bu afet ve kazalarda yüzlerce insanımızı kaybettik. Ancak hiçbirinde hiçbir sorumlu görevinden istifa etmedi, asli failler yargılanmadı, “bu da geçer” denilip konu kapatıldı.

Çorlu tren faciasından sonra da aynı yöntem izlendi. Bu facia sonrasında Cumhuriyet yazarı Özlem Özak’ın dikkat çektiği bir araştırma vardı:

IBM’de yapılmış ve farklı kültürlerin davranış biçimlerini irdeleyen Hofstede araştırması. Hofstede Modeli olarak bilinen bu araştırmanın ortaya koyduğu ölçülerden biri de “belirsizlikten kaçınma” konusundaydı. Bu ölçüye göre Batı kültürünün hâkim olduğu kültürlerde insanlar, belirsizlikle karşılaştıklarında bunu mümkün olduğu kadar küçültecek önlemler alıyorlar, belirsizliğin giderilmesi için kurallar konulmasını istiyorlar. Buna karşın bizim gibi kültürlerde yaşan insanlar ise böyle bir gayret göstermek yerine işi “kader”e havale ediyorlardı.

Biz ve bize benzeyen kültürlerde yetişmiş insanlar kaygılarını azaltmak için kaderi peşinen kabullenmek yolunu tercih ediyorlar.

Oysa belirsizliği gidermek için önce elden gelen bireysel ve kamusal önlemlerin alınması gerekir. Bu davranış biçimini doğrulayan "Tedbir senden takdir Allah’tan” diye bir özdeyişimiz de var. Bu özdeyiş insanımıza, elinden gelen önlemi almasını, alınmasının sağlanması için gayret sarf etmesini öğütlüyor.

Yaşadığımız onca felâketten sonra deprem riski de dahil tüm afet risklerine ve kaza olasılıklarına karşı bizim önce bilimsel önlemleri almamız, yetkili makamların da sorumluluk bilinciyle görevlerini yerine gerekiyor.

Yoksa “kader” deyip, ölümleri sineye çekmek, en kolay fakat en pahalı yol.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.