30 Ağustos 2019

Böyle hakem mi olur?

Hakem Kurulu’nun tarafların önerileri arasında bir yakınlaştırma çabasına bile girmediği zam oranı, hayat pahalılığı karşısında dikkate alınmayacak kadar düşük

Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, işveren olarak hükümet ile yetkili memur sendikaları arasında yürütülen ücret zammı görüşmelerinde anlaşma sağlanamazsa devreye giren bir “arabulucu” kurul. Görevi, memur sendikalarının talepleri ile hükümetin önerileri arasında bir “orta yol” bulmak. İki tarafın önerilerini birbirine yaklaştırmak. Adı üzerinde “hakem” kurulu…

Bu yıl uzun süredir yürütülen toplu pazarlık görüşmelerinde hükümet ile memur sendikaları konfederasyonları arasında bir uzlaşma sağlanamadı.  Memur-Sen, hükümetten 2020 yılı için taban maaşa 200 lira seyyanen zam, birinci altı ay için yüzde 8, ikinci altı ay için yüzde 7 zam talep etmişti. 2021 yılı için de ilk yarı için yüzde 6 ve ikinci yarı için de yüzde 6 ücret artışı talebi olmuştu.

Kamu-Sen ise taban maaşa 600 lira seyyanen zam, 2020’nin ilk yarısı için yüzde 10, ikinci yarısı için yüzde 10; 2021 yılı için de ilk altı ay için yüzde 8, ikinci altı ay için de yüzde 8 ücret zammı istemişti.

Buna karşılık hükümet adına Çalışma Bakanı, 2020’nin ilk altı ayı için yüzde 4, ikinci altı ayı için yüzde 4 ve 2021 yılı için de ilk altı ay için yüzde 3, ikinci altı ayı için yüzde 3 önerdi.

Sendikaların talepleriyle, hükümetin önerisi arasındaki makas çok açıktı. Doğal olarak bir uzlaşma çıkmadı. Konu Hakem Kurulu’na gitti.

Hakem Kurulu, Çalışma Bakanı’nın önerisini aynen kabul edip konuyu kapattı!

Eğer hükümetin önerisi aynen kabul edilecek idiyse, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na neden ihtiyaç vardı? Bakanlık tek taraflı zam oranını açıklar konu yine kapanırdı!

Sadaka gibi

Hakem Kurulu, iki öneri arasında bir orta yol bulmaya çalışmadan hükümetin önerisini “talimat” gibi görüp, aynen kabul ederek milyonlarca memur ve memur emeklisini hüsrana uğrattı. Hakem Kurulu’nun kabul ettiği zam oranları memur ve memur emeklisine “sadaka” düzeyinde. Memur sendikalarının hesabına göre, bu zam oranları ile memur ve memur emeklisinin gelirindeki günlük artış bir çay parasına bile tekabül etmiyor.

Rakamlar hayatın gerçeğine uymuyor

Hakem Kurulu’nun bakanlık önerisini aynen kabul edip, tarafların önerileri arasında bir yakınlaştırma çabasına bile girmediği zam oranı, hayat pahalılığı karşısında dikkate alınmayacak kadar düşük.

Merkez Bankası Başkanı, Türkiye’de enflasyonda düzelme eğiliminden söz ediyor ancak temel ihtiyaç maddelerine gelen zam, çarşıda, pazarda görülen fiyatlar, açıklanan enflasyon ve işsizlik oranlarıyla örtüşmüyor.

Enflasyonun geçen ay yüzde 13’ler düzeyine indiği açıklandı. Oysa, temel ihtiyaç maddelerine bu yıl gelen zam oranları bu rakamla uyumlu değil:

Elektriğe yüzde 37, doğalgaza yüzde 15, çaya yüzde 32, şekere yüzde 16 zam geldi. Benzin fiyatları İstanbul, Ankara ve İzmir’de 7 liraya dayandı. Türkiye dünyanın en pahalı akaryakıtını tüketen ülke konumuna geldi. Dolar kuru yükseldikçe dışa bağımlı olduğumuz akaryakıt ve doğalgaz fiyatları yükselmeye devam edecek.

Sendikaların tepkisi

Hakem Kurulu’nun hiç “hakemlik” yapmadan hükümetin önerisini aynen kabul etmesine memur sendikalarından da tepki geldi. Hükümetle uyumlu çalışmaya özen gösteren konfederasyonun “biz bu karara itiraz ediyoruz” demenin dışında bir tepki verip vermeyeceği merak konusu. Ancak diğer memur sendikalarından gelen değerlendirmeler durumun vehametini ortaya koyuyor.

KESK’ten yapılan açıklama şöyle:

“Görüşmeler devam ederken iğneden ipliğe zam üzerine zam devam ediyordu. Masada defalarca açlık sınırının 2 bin 100 TL, yoksulluk sınırının 6 bin 800 TL’yi aştığını, kamu emekçileri olarak on yılda reel gelirimizin yüzde 40 eridiğini, emekçi kesimlerin yaşadığı gerçek enflasyonun yüzde 30’ları bulduğunu, krizden en çok emekçilerin etkilendiğini, dolaysıyla insan onuruna yaraşır temel bir ücret belirlenmesini istedik, söyledik."

Ancak, Hakem Kurulu, memurların taleplerini “yok” saydı, sadece hükümetin teklifini bir “noter” gibi onayladı.

Oysa hakemler, soruna adil biçimde çözüm bulan kurumlardır, sadece hükümetten gelen talebi otomatik onaylayan noter değillerdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.