13 Ocak 2020

ABD mi, İran mı?

Türkiye’de sol-sosyal demokrat kesimin aldığı tutum ve bu kesimden yapılan yorum ve açıklamalar daha isabetliydi. ABD emperyalizmine karşı olmanın İran’ı desteklemeyi; molla rejimine karşı olmanın da ABD’yi desteklemeyi gerektirmediği yönündeki analizler gerçekçiydi

ABD, Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi havadan düzenlediği suikastle öldürerek İran’a meydan okudu.

ABD’nin savaş sebebi sayılacak bu hamlesine İran, Irak topraklarındaki iki ABD üssünü füzelerle vurarak karşılık verdi.

İran, fiilen ikinci adamı konumunda olan ve bir ulusal kahraman olarak görülen Süleymani’nin cenazesini ABD üslerini füzelerle vurduktan sonra defnetti. Böylece İran halkına Kasım Süleymani’nin intikamının alındığı mesajını verdi.

ABD, İran’ın füze saldırılarının can kaybına neden olmadığını açıkladı ve askeri bir karşılık vermedi. Washington da Tahran da krizi tırmandırmaktan kaçındılar. İyi de yaptılar. Bölgede bir savaşın daha patlamasına, daha fazla insanın ölmesine yol açacak bir güç gösterisine yönelmediler.

Bu karşılıklı hamlelerle taraflar ne kazandı, ne kaybettiler?

ABD’nin kazancı ve kaybı

ABD, İran’ın en etkili ikinci ismini ortadan kaldırarak, bölgede istediği kişiyi ve tesisi istediği zaman vurabilecek kapasiteye ve istihbarata sahip olduğunu kanıtladı.

Süleymani gibi İran’ın bütün yurtdışı operasyonlarını yürüten, Tahran’ın, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki nüfuz alanını oluşturan ve muhtemelen ilk seçimde İran Cumhurbaşkanı olması beklenen önemli bir liderden kurtulmuş oldu.

Bu hamleyle İran’ın ve Irak’ın zaten karışık olan içini daha da karıştırdı. Irak’ın daha kesin çizgilerle bölünmesini hızlandıracak bir süreç başlattı.

Trump, Obama’nın Usame Bin Ladin’i ortadan kaldırması gibi Bağdadi ve Süleymani’yi ortadan kaldırarak ikinci kez ABD Başkanı seçilme şansını önemli ölçüde artırdı.

Trump’ın bu hamlesi İsrail hariç başta İran olmak üzere bölge ülkelerindeki anti Amerikancılığı güçlendirmiştir.

İran’ın kazancı ve kaybı

İran, bir süredir tartışılmakta olan askeri gücünü sınamış oldu ve ABD üslerini füzelerle vurabilecek kapasiteye sahip olduğunu kanıtladı.

ABD üslerini vurduğu gece Humeyni havaalanından kalkan Ukrayna’ya ait bir yolcu uçağını vurarak düşürmesi çok büyük bir skandaldır.

ABD üslerinin füzelerle vurulmasından sonra Tahran’dan yapılan açıklamada “80 ABD askerinin öldürüldüğünün” ilân edilmesi, ancak bunun doğru olmadığının anlaşılması önemli bir itibar kaybı oluşturmuştur.

Süleymani’nin cenaze töreninde çıkan kargaşada 50 civarında İranlının ölmesi İran için hem can hem itibar kaybıdır.

Sonuç olarak İran, "Süleymani’nin öldürülmesine karşılık vereyim" derken, yolcu uçağında 82, cenaze töreninde 50 civarı olmak üzere 132 İranlı, 63 Kanadalı, 9 mürettebat 11 Ukraynalı, 10 İsveçli, 4 Afganistanlı, 3 Alman ve 3 İngiliz olmak üzere 226 kişinin ölmesine sebep olmuştur.

Bu sonuç İran hakkındaki olumsuz yargıyı güçlendirmiş ve ayrıca yönetim aleyhine gösterilerin yeniden başlamasına da yol açmıştır.

ABD ile kıyaslandığında İran’ın daha kazançlı çıktığını söylemek mümkün değildir.

Alınması gereken tutum

ABD ve İran’ın karşılıklı hamleleri dünyada olduğu gibi Türkiye’de de farklı tutumlara ve eleştirilere yol açtı.

Bazı kesimler İran’daki molla rejimine karşı oldukları için ABD’den yana tutum alırken bazı kesimler de ABD emperyalizmine karşı oldukları için İran’dan yana tavır takındılar.

Türkiye’de sol-sosyal demokrat kesimin aldığı tutum ve bu kesimden yapılan yorum ve açıklamalar daha isabetliydi. ABD emperyalizmine karşı olmanın İran’ı desteklemeyi; molla rejimine karşı olmanın da ABD’yi desteklemeyi gerektirmediği yönündeki analizler gerçekçiydi.

Ortadoğu’yu kana bulayan, ülkeleri işgal eden ve bölen,  terör örgütlerini yaratan ve iç savaşları körükleyen ABD’nin savunulacak bir tarafı yok.

Yine bölgedeki paylaşımdan pay almak, rejimini ihraç etmek, nüfuzunu yaymak ve içeride molla rejimini güçlendirmek için her yola başvuran İran’ın politikasını desteklemek de gerekmiyor.

Savunulması gereken, emperyalist güçlerin bölgeden çıkarılması, bölge halklarının mezhep kavgalarını bir kenara bırakıp demokratik, laik bir düzende bağımsız, çağdaş devlet yapısı oluşturmalarıdır.

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.