16 Temmuz 2021

15 Temmuz'un karanlık yüzü

"Darbe girişiminin karanlıkta kalan yüzü ortaya çıkarılamıyor mu yoksa çıkarılması istenmiyor mu" sorusu geçerliliğini koruyor

FETÖ'nün, 15 Temmuz 2016'da kalkıştığı darbe girişiminin üzerinden 5 yıl geçmesine karşın hâlâ karanlıkta kalan yönleri var.

"Darbe girişiminin karanlıkta kalan yüzü ortaya çıkarılamıyor mu yoksa çıkarılması istenmiyor mu" sorusu geçerliliğini koruyor.

Meclis Araştırma Komisyonu'nun raporunun apar topar ortadan kaldırılması ve hâlâ açıklanmamış olmasının yanı sıra dönemin Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı'nın ifade vermemiş olmaları bu ve benzeri soruların en önemli gerekçesini oluşturuyor.

5 yıl sonra bile Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı'na atanan tuğgeneralin FETÖ'cü olduğunun ortaya çıkması, bir amiralin bağlı olduğu tarikat dergâhında, üniforma üzerine cübbe ile fotoğrafının çıkması gibi örneklerin yaşanması, bugüne kadar kendini saklamayı başaranların bulunduğunu gösteriyor. TSK'da tarikat mensuplarının önünün açılmasının nelere mâl olduğu bilindiği halde bu tür bağlantıları olan subayların varlığı ciddi bir endişe konusudur.

Bu açıdan 15 Temmuz darbe girişiminin bütün yönleriyle aydınlatılması Türkiye'nin demokratik, laik, hukuk devleti niteliklerinin korunması için hayati önemdedir.

Bazı yönleri hâlâ karanlıkta kalmasına karşın, 15 Temmuz'un niteliği ve amacı tereddütsüz biçimde ortaya çıkmıştır.

15 Temmuz bir karşı devrim girişimiydi. Atatürk'ün kurduğu laik cumhuriyet yerine kendi yorumlarına göre bir din devleti kuracaklardı. Demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni tarihe gömecekler, yerine imamların yönettiği bir devlet koyacaklardı.

ABD'nin FETÖ üzerinden uygulamaya koyduğu bu karşı devrim sürecinin bir darbe girişimine kadar varmasında kuşkusuz AK Parti iktidarının da payı ve sorumluluğu büyüktür. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "aldatıldık" açıklaması yaparak ve Allah'tan ve milletten af dileyerek bu gerçeği kabul etmiş oldu. 

AK Parti iktidarı, devletin laik yapısını dini referanslarla çalışan bir yapıya dönüştürmek amacıyla, "aynı menzile yürüyoruz" dediği ve o zaman henüz terör örgütü olarak tanımlanmayan cemaat mensuplarını askeri ve sivil bürokraside işbaşına getirdi. Bunu yaparken; emniyet teşkilatında, yargıda ve TSK'ta demokratik cumhuriyete, anayasaya, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kadroları tasfiye etti. Onların boşalttıkları makamlara FETÖ'cü subayları, yargı mensuplarını, valileri, emniyet müdürlerini atadı.

Bu süreç, 2007 yılında, sonradan kumpas olduğu anlaşılan Ergenekon davasıyla başladı. Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davalarla devam etti. Muvazzaf ve emekli 100'den fazla general ve amiral tutuklandı, mahkûm edildi, yıllarca cezaevinde tutuldu. O kadar ki bu süreçte Genelkurmay Başkanı olarak görev yapmış İlker Başbuğ, terörist ilân edildi, mahkûm edilip cezaevine gönderildi. 2 yıl cezaevinde kaldı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi yorumlarına göre İslamcı bir din devleti kurmak üzere harekete geçen terör örgütü tarafından parça parça ele geçirilirken iktidar sahipleri gelişmeleri izliyor ve "Türkiye bağırsaklarını temizliyor" yorumları yapıyordu.

İktidarın bu tutumu 17-25 Aralık olaylarına kadar sürdü. FETÖ, AK Parti iktidarını devirecek hamlelere başlayınca karşı hamleler ve operasyonlar da geldi. AK Parti iktidarı kendisini devirmeye kalkışan FETÖ ile mücadeleye ancak o zaman başladı.

Bu süreç elbette uluslararası gelişmelerden bağımsız değildir.

ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Condaliezza Rice'ın, "22 ülkenin sırları değişecek" diyerek dışa vurduğu, Ortadoğu'ya yeni bir düzen vermek amacıyla harekete geçtiği yıllarda Türkiye'ye de bir "model" biçmişti: "Ilımlı İslam Ülkesi."

Daha önceki yazılarımda da vurguladığım gibi ABD'nin bu amacına kaynak olan tezler de mevcuttu.

Samuel Huntington, "Medeniyetler Çatışması" kitabında, "Türkiye, Atatürk'le vedalaşıp onu tarihe bırakmalı ve İslam'la barışmalıdır" diyordu.

Fethullah Gülen'e yeşil kart için referans olan CIA'nın istasyon şefi Graham Fuller de 11 Eylül 2001'de, New York'ta İkiz Kuleler'e yapılan saldırıdan sonra radikal İslam'a karşı Ilımlı İslam'ı öneriyordu.

Türkiye'nin böyle bir sürece ve riske bir daha girmemesinin en doğru yolu Atatürk'ün gösterdiği gibi aklın ve bilimin öncülüğünde aydınlanma yolunda ilerlemesidir.

Türkiye için Aşil'in topuğu kadar önemli ve demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan laiklikten kopmamasıdır.

15 Temmuz darbe girişiminden gerekli dersi çıkarmasıdır.

15 Temmuz şehitlerini rahmetle, gerçek gazilerini de şükranla anıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.