09 Haziran 2019

Juliette Lewis; aşırılıklara tutku ve cesaretle sarılan herkes gibi çekici...

“Benim fazla ses çıkardığımı söylüyorlar. Ne yapayım yani, oturup geleceğin bana neler getireceğini mi bekleyeyim” demişti bundan 10 yıl önce Juliette Lewis. O zamanlar “2’debir” dergisini çıkartıyordum. Yeni sayımızın teması “cesaret” olacaktı ve gerek oyunculuğu, gerekse müzisyenliğiyle favorimdi. Şimdilerde vizyonda olan “Ma Seninle İlgilenir (Ma)” filmiyle de gündemde olan ve 21 Haziran’da 46 yaşına girecek olan cesur sanatçının “2’debir”e yazdığım portresini genişleterek internet ortamına taşımak istedim.

En büyük düşmanı can sıkıntısı ve kapasitesinin altına düşmekti sanki. Her zaman ne istediğini bilmişti. O ve içgüdüleri. 14 yaşında yasal olarak yetişkin statüsüne geçmek ya da eğitim şeklini beğenmediği için liseyi üç hafta sonra terketmek ve de basıp Hollywood’a gitmek gibi…

Lewis’in enerjisi, cesareti ve kararlığı karşısında insan ezilebilir. Hala da öyle. “Attitude” neyse, Juliette de ta kendisiydi. Her konuda sivri ve doğrudan. Güzellikmiş, ideallermiş, hiçbiriyle derdi olmadı. “Cool” lafı her şey için kullanıladursun, ondan daha “cool” bir insan olmayabilirdi yeryüzünde. Temiz Hollywood dünyasının da canı cehennemeydi.  Bir o kadar da profesyoneldi. Gwyneth Paltrow içe dönük bir karakter rolünü titrekçe oynarken, o gerçekten içiyle meşguldü. Yetişkinlerin dünyasına girdiğinden beri. Bu da çok uzun yıllar demekti. Paltrow’la olsa olsa tek bir ortak yönü vardı; o da ikisinin de eski sevgilisinin Brad Pitt olmasıydı…

“Natural Born Killers”

At binmek ve araba çalmak

“Ya doktor olacaksın ya da avukat”. Böyle bir cümleyi Juliette’in ailesi hiçbir zaman kurmamıştı ve kızlarını özgür bırakmışlardı. “İnsan öyle olmadığı halde ortalama ve güzelce bir kız gibi nasıl davranabilir ki” demişti Levis.

İki yaşında ailesinin boşanmasıyla birlikte, iki ayrı dünyada yaşamıştı. Annesi, grafiker Glenis Batley’i çok az görmüş, 2015’te kaybettiği oyuncu babası Geoffrey Levis’le geçirmişti zamanının çoğunu. Geoffrey, “Pink Cadillac” gibi sayısız Clint Eastwood filmlerinde rol almış bir oyuncuydu.

Lewis, Kaliforniya’da San Fernando’da hayvanlar, müzik, kitaplar ve filmlerin arasında ve çok sayıda çocukla beraber büyümüştü. 11 öz ve üvey kardeşten birisiydi. Kardeşleri annesinin üç, babasının dört ayrı evliliğinden olmaydı.

Erkek kardeşlerinden birinin ismi Lightfeld’di; Geoffrey Levis bir kaçamak gezisinde arabasıyla giderken tarlanın ortasında bir ışık huzmesi gördüğü için oğluna bu ismi koymuştu. Julitte de az kalsın Snow Lake ismiyle dünyaya gelecekti… Kız kardeşleriyle kendi kendilerine korku filmi çekmek gibi meşgalelerle dolu geçmişti çocukluğu. Derken televizyon izleyicilerinin ve ahlak kumkumalarının midelerine oturacak tartışmalı dizi “Too Young To Die”da rol alacaktı. 14 yaşında cinsel istismara uğrayan genç bir kızın evden kaçışının, uyuşturucu bağımlılığının ve sonunda da sevgilisini öldürmesinin hikayesiydi anlatılan. Finalde de tarihin elektrikli sandaleyede infaz edilen en genç insanı olacaktı.

Juliette’in kendi hikayesi yönetmen Robert Markowitz’in bilgisindeydi. Juliette istismar edilmediyse bile, dışlanmış bir çocuktu. “14 yaşında evinizden kaçıyorsanız yanlış birşeyler vardır mutlaka” demişti Markovitz. Lewis’e göre hiçbir şey yanlış değildi ya da her şey yanlıştı. Arkasına bakmayı sevmeyen, bakıyorsa da üzüntüyle bakmayı sevmeyen biri oldu. Babasının öldüğü gün Twitter’da şu sözleri yazmıştı: “Yaşam sevgidir. Ve sevgi asla ölmez”.

“Harika bir çocukluğum vardı – bol şeker yemeli, at binmeli, çadır kurmalı vs.” demişti gazetecilere. Uyuşturucu kullanmalar, okul kırmalar, gereksiz oğlanlarla takılmalar, fantezi patlamaları, zorlayıcı yaşam tarzı da bu paketin içindeydi. En çok da bir an önce yetişkinler dünyasına girme arzusu…

13 yaşına geldiğinde babasının arabasını çalıp, arkadaşlarıyla Hollywood’a kaçmıştı. Vardığında arabadan pek eser kalmamıştı. Çekici parasını kendi cebinden ödedikten sonra araba babasının kapısının önüne getirildiğinde, yüzünün aldığı ifadenin her şeye bedel olduğunu anlatmıştı.

Polis tarafından sabahın beşinde bir gece klübünden çıkartıldığında 16 yaşındaydı. Babası zerre kadar şaşırmayarak onu nezaretten eve götürmüş, o da suç kaydına geçen fotoğrafı duvarına asmıştı. ‘Polisler gibi özgürlük arzusunu altetmeye çalışan’ insanlara savaş açmıştı. 4 yaşına geldiğinde yasal olarak yetişkin statüsüne geçmiş; çalışmasına engel olacak bir yasa bırakmamıştı önünde.

“The 4Th Floor”

Çocuksu “femme fatale”

Lewis’in “Too Yong To Die”daki performansı Martin Scorsese’yi çok fazla etkilemiş olacaktı ki 1991’de “Cape Fear”da ona sağlam bir rol vermişti. J. Lee Thompson’un 1962’de çektiği filmin yeni versiyonunda Juliette, Jessica Lange ve Nick Nolte’nin 15 yaşındaki delişmen kızları Danielle Bowden’ı canlandırmıştı. Film iyi olmasına iyi ama seyircisi için, orjinalinden de boğucu, tam bir işkenceydi. Robert De Niro, Robert Mitchum’dan daha korkunç bir tecavüzcü olarak çıkmıştı karşımıza.

Filmdeki performansı için Juliette Oscar’a aday gösterilmiş, kariyeri iyice yükselişe geçmişti. Woody Allen’den gelen “Karılar ve Kocalar” filminde yaşlı ve epeyce evli bir profesörle bir ilişki yaşayan öğrenci rolü teklifini aldığında, artık Hollywood Hills’de kendi evinde yaşıyordu. “Mükemmel görünmediğim için iyi rolleri ben alıyorum” diye yorumlamıştı yükselişini. Kendine güveni inanılmaz ve olağanüstü bir oyuncuydu. Lasse Hallström’ün harika filmi “Gilbert Grape”de Johnny Depp, Leonardo DiCaprio ve John C. Reilly (“Magnolia”) ile birlikte rol almıştı.

Daha sonra canlandırdığı bütün roller, Lewis’in kendisiyle ilgili yaptığı yorumu doğruladı. Yani delirmenin kıyısında yaşayan, çarpıcı ama norm dışı cazibesi olan, hatta her pazar kiliseye gider gibi masum görünen psikotik kadınları en iyi o canlandırdı. Dominic Senas’ın yol filmi “Kaliforniya”da çarpıcı ve masum güzelliğiyle yaptıklarının farkında olmayan bir katilin sevgilisi oldu. Katili, daha sonra dört sene birlikte olacağı Brad Pitt canlandırmıştı. “Too Young To Die” filminin setinde tanışıp birden şöhreti yakaladıklarında Juliette henüz 16 yaşındaydı.

1994’te Woody Harrelson ile birlikte, Mickey ve Mallory Knox çifti olarak tüm zamanların en kült filmlerinden biri olan “Natural Born Killers”da, sıradışı rollerin insanı olduğunu artık iyice kanıtlamıştı. Oliver Stone’un Amerikan toplumuna ve medyasına yaptığı bu yeni saldırının kahramanlarından biri oldu.

Rol arkadaşı Harrelson ‘hem çekici hem ürkütücü’ diye bahsetmişti rol arkadaşından. “Seni hem çekiyor, hem de itiyor. Genç bir oyuncudan beklenen bir tavır değil” demişti. Lewis’i özel kılan zıtlıkları, karmaşık duygu dünyası, bütün rol arkadaşlarında derin izler bırakmıştı. Aşırılıklara tutku ve cesaretle sarılan herkes gibi çekici ve enteresandı.

“Strange Days”in (1995) yönetmeni Katryn Bigelow’a göre, hissedilen kuvvetli bir cinselliği vardı. Bu cinsellik de tamamıyla Juliette’in kontrolü altındaydı, başkalarının değil. Paradoksal bir seksapeli vardı da diyebiliriz. En cazibesiz görünmesi gereken rollerde bile çekiciydi. Bununla ilgili sözü hazırdı: “Cazibesiz görünmek bir beceri işidir. Galiba ben hem güzel ve de aynı şekilde çirkin de olabiliyorum. Birçok çekici kadın oyuncu çirkin olmayı beceremez” demişti.

Kurtuluş Scientology

En özel yeteneği çirkin görünebilmek değildi, “çirkin” şeyler de yapıyordu. Robert Rodriguez’in vampir filmi “From Dusk Till Dawn”da misyoner kızı Kate’i canlandırmıştı. Bu rol için de ondan başka birisi düşünülemezdi; Lewis’ten başka kimse ekibin geri kalanıyla uyuşamazdı: Hepsi birer kült figürü olan George Clooney, Quentin Tarantino, Harvey Keitel ve Salma Hayek.

Juliette burada da hem çocuk hem kadındı. Büyüleyici ve zıtlıklarla dolu. Gerçek hayatta olduğu gibi, çocukluk ve gençlik arasında bir yerdeydi. Kıskanılası bir cesareti vardı. Her şeyi istiyor, sınırlarda ve normların dışında doğallıkla hareket edebiliyordu .

Yaşama karşı öfkesini vardırdığı noktayla ilgili, ‘Ben kendini tahrip etmeye meyilli genlere sahibim’ diyordu. Tahrip araçları uyuşturucuydu örneğin. 1996’daki durumuyla ilgili basına, “The Evening Star”ın çekimlerinde bitmiş biriydim. Sete sürekli geç geliyordum. Apatik ve bitiktim. Bunun başarıyla ilgisi yoktu. Sevgi beni aşağı çeken birşeydi.” demişti. Kimsenin de karşı gelecek hali yoktu. Filmlere de ilişkilere de bodoslama dalıyordu; hesapsız ve uzlaşmasız. Pitt’ten ağır bir şekilde ayrılmasının ardından sayısız ilişkisi olmuştu. DiCaprio ve Adam Sandler de bu kısa ilişkiler arasında isimleri geçen oyunculardı. Lewis’in yorumu: “Aynı yaşlardayız diye yatacak halimiz yok ya” olmuştu.

Sorunlarından “Scientology” yardımıyla kurtulmuştu Lewis. Bütün ailesi, kendisi de dahil, hala tartışmalı olan bu tarikatın birer üyesiydi.

Her şey güzel olacak

1999’da küllerinden yeniden doğdu. Garry Marschall’ın “The Other Sister”ı ve Josh Klausner’in “The 4th Floor” filmlerinde oynadı. Profesyonel skateboardcu Steve Berra ile evlendi. “The Other Sister”, iki zeka geriliği olan gencin dokunaklı ve romantik hikayesini anlatan bir filmdi. Juliette ve Giovanni Ribisi’nin yanında aşırı düşkün anne rolünde Diana Keaton rol almıştı.

Klausner’in filminde ise Juliette’e yakıştırılan bütün özellikler iyice ortaya çıkmıştı. Psikopatik, gizemli ve ürkütücü. Oturduğu evde terörrize edilen ve deliliğe sürüklenen bir genç kadını canlandırmıştı. Niye böyle olduğunu erkek arkadaşını canlandıran William Hurt’e bile anlatamayan, paronayaklıkla suçlanan biriydi...

“Sanki boks eldivenleriyle dünyaya gelmiş gibi ve yetişkinlere karşı savaşmaya her an hazır. Korkusuzluk onu özel yapan en önemli tarafı.” İşte Hallström’ün onun hakkında söyledikleri. Yönetmen Markovitz de Lewis’e olan hayranlığını gizlemedi: “Yetişkinlerin dünyasında o kadar uzun zamandır yaşıyor ki onların duygularını çok iyi tanıyor. Dışarıda olup bitenleri çok iyi biliyor ve karından hareketle davranmak nedir, en iyi o biliyor.”

Juliette için temenni edilecek ne var? Çocukluk ve yetişkinlik arasında yaşadığı “Neverland”de ayakta kalması, tuhaf, belki ürkütücü ama sapına kadar içten enerjisini asla kaybetmemesi. Aslına bakılırsa olduğu gibi kalması. Bazen Juliette & The Licks (2003 – 2009), Giraffe Tongue Orchestra (2012’den beri), Kings of Chaos gibi isimleri olan müzik gruplarıyla karşımıza çıkması ve hiçbir zaman büyümemesi. 46 yaşına gelmiş olsa bile, o da zaten bütün bunları yapıyor ve de Hollywoodizm kurallarını hiç mi hiç iplemiyor…

Yazarın Diğer Yazıları

Suç iki yüzlü olanda, sizde değil!..

İki yüzlülüğü parmakla göstermek, netliğe ve huzura kavuşmak için dolaysız bir seçenek gibi görünür. Dayanışma fakiri bir dünyada terk edilmiş insanlar arasında kendini terk edilmiş olarak tanımlayarak dengede görünme şansı sunar

Instagram kimliğin için tatilde ne yaptın?

Özellikle tatilde ihtiyaç var tanıklığa.. Ne aşk, ne eğlence tanık olmadan yaşanmış sayılmaz. Bu tanıklığın dümeni yine Instagram’da; özellikle de müzikli yerlerde. Havaya doğrultulan ya da burna sokulan cep telefonları yoksa, o eğlence yaşanmış sayılmıyor…

Yeni afyon: Kaynanadili ve Plantasia

YouTube’da milyonlarca tık alan kült klasiği “Mother Earth's Plantasia” albümüyle Mort Garson, “How To Make A Plant Love You” isimli yeni çıkan kitabıyla Summer Rayne Oakes, “Millenial” kuşağının yükselen zevk ve ihtiyaçlarına cevap veriyor…