Ama abi, Mehmet Akif Ersoy’la yaptığın Habertürk yayınından sonra arkandan demediğini bırakmayanlar da oradalar, bilesin. Çok (!) üzülüyorlar senin için. Çok ağlıyorlar. Güler geçersin kuvvetle muhtemel ama bu da hem sana hem tarihe not olsun.
Durumun stabil abi. Hani dün “mucize” diye yazmıştım ya… O mucize senin o ameliyattan sağ çıkman ve ardından çevrendekilere tepki vermendi.

Şimdi bir mucizeye daha ihtiyaç var. O da kalbinin tembellik eden sağ tarafını artık yavaş yavaş çalıştırmaya başlaman. Doktorlar uyutulma süreni üç günden beş güne çıkardı. İki gün bonusun var yani… Bu sürede senden bir küçük mucize daha rica ediyor ve yüreğinin sağ kısmının marşına basmanı bekliyor herkes.
Levent (Kazak) oradaydı bugün. Bir gün önce de Berkun (Oya) gelmiş ziyaretine. Biz Levent’le Bozcaada’da tanışmıştık, biraz sohbet ettik. Sonra kızın Ceren ve eşi Yasin de dahil oldu sohbete. O meşum gece kalbinin mızıkçılık yapmasından birkaç saat önce Levent ve Berkun’la Zoom üzerinden sohbetteymişsiniz. Çok güldürmüşsün onları.
Levent ve Berkun meğer senin siyasetin yorgunluğundan sıyrılıp biraz sanata, metne, yazmaya dair lafladığın, şakalarıyla kafanı dağıttığın, pek kıymet verdiğin ve sohbetlerini her daim özlediğin dostlarınmış. Hatta önceki hastalıklarından birinde daha hasta yatağında onlarla Zoom talep etmişsin. Ne güzel!
Berkun’un seninle ilgili yazdığı bir yazıdan bir parçayı da buraya koyayım istedim. Bugün bir arkadaşım paylaşmış. Buraya da alayım istedim zira seni iyi tanıyan birinden gelen, kuvvetli bir tarif Berkun’unki:
"Geçenlerde bir hikâye duydum. Yıllar öncesinden bir hikâye. Günlerce işkence edip sonunda bir odaya tıkıyorlar onu ve yanındakileri, hap kadar, pislik içinde bir hücre, kemikleri sızlayan bir sürü adam, sıkış tepiş bir hücrenin içindeler. İçerisi karanlık, kimsenin ağzını açmaya hali yok ve o, 'Arkadaşlar,' diyor, 'En kötü günümüz böyle olsun...’
Sırrı'nın sırrı bu hikâyenin içinde gizlidir bence, her yetişkin bir çocuğun cesediyse, şahane ölü taklidi yapar ve bıyık altından güler o bütün işkencecilere. İsimler acayiptir ve ismi çok yakışır ona, ismine benzer o, ismi de ona. İsimler kadar acayiptir bu ülke. Uzaklardan mavi gözüken dağlar gibidir. Yaklaştıkça kararır. Bir hücrenin içi kadar karanlıktır Türkiye, Sırrı'larla aydınlanır."
Ceren çok güçlü duruyor. İçin rahat olsun.
Bugün ben sana gelirken yolda çok polis vardı. Hatta bir ara içimden de geçti ama emin olamadım. Sonra hastaneye gelince içimden geçen şeyin konuşulduğunu gördüm: Cumhurbaşkanı birkaç saate burada olacak.
Ama sonra ne olduysa gelmedi Cumhurbaşkanı. Yine konuşulanları aktarayım: Bugünün programında son anda bir değişiklik olmuş ama hafta sonu gelmesi bekleniyormuş. Ben söyleyenlerin yalancısıyım.
Fakat MİT Başkanı İbrahim Kalın bugün bir kez daha gelmiş ve seninle ilgili bilgi almış.
Bir de hastanenin girişindeki misafirleri ağırlama odası bugün boştu. Ortada DEM Partili vekilleri de göremeyince meraklandım. Meğer durum şöyleymiş: O misafir ağırlanan oda meğer doktorların yemek yediği odaymış.
Hastanede kalabalık azalmayınca, gelen giden de çok olunca hastaneye daha fazla rahatsızlık vermemek için iki şey yapılmış: Birincisi bir kısım vekil DEM Parti’nin İstanbul İl Başkanlığı’na gitmiş ve misafirlerin bir kısmını orada ağırlamaya başlamışlar.
Diğer bir kısım ise hastanenin üst katlarında geniş koridora kurulan bir oturma alanında ağırlıyor misafirleri. Sağolsunlar beni de aldılar, sahiden de koridora koltuklar kare şeklinde dizilmiş, ortaya da bir masa kurulmuş. Ben oradayken CHP’den Ali Mahir Başarır’ı ağırlıyorlardı.
Çağlayan Adliyesi’nin dışında bekleyen öğrenciler (Fotoğraf: Eray Özer)
O kattan Çağlayan Adliyesi’nin dışında bekleyen öğrencilerin fotoğrafını çektim. Ne tuhaf ülkede yaşıyoruz değil mi? Sen orada yaşam mücadelesi veriyorsun, birkaç yüz metre ileride öğrenciler arkadaşları için mücadele veriyor. Hep mücadele hep mücadele… Fotoğraflarını çektim. Bu ülke hepimizi fazla yoruyor Sırrı abi.
Hastalığına herkes çok üzülüyor tabii ama anladığım kadarıyla Pervin Hanım’ın üzüntüsü herkesinkinden daha yoğun sanki. Kendini çok yorduğunu, dinlenmediğini öğrendim bugün. Daha önce de yazdım sana, aranızda başka bir hukuk olduğu belli. Tüm bu süreçler boyunca yoldaşlık ettiği arkadaşını bir an olsun yalnız bırakmak istemiyor. Yine de biraz dinlense sanki iyi olacak.
Bir de hastane çalışanlarıyla ilgili bir hikaye dinledim bugün. Sağlık personelinden biri, o gece sen getirildikten sonra hüngür hüngür ağlıyormuş. “İnşallah iyi edeceğiz onu, güle oynaya taburcu olacak” diyerek…
Son olarak annen de hastanedeydi bugün.
Sürekli, hiç durmadan Kuran okuyormuş senin için…
Zaten hissediyorsundur Sırrı Abi.
Eray Özer kimdir?
Eray Özer ODTÜ'de psikoloji okudu, sosyoloji hatmetti. Akabinde Bilgi Üniversitesi'nde yüksek lisans, Anadolu Üniversitesi'nde ise tez aşamasına takılan bir doktora ile akademik hayattan bir türlü elini eteğini çekemedi. Hatta iki yıl boyunca Kadir Has Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi.
Meslek hayatına Radikal Gazetesi'nde başladı, kısa süreli televizyon haberciliği deneyiminin ardından Doğuş Dergi Grubu'nda devam etti.
Son olarak ise Cumhuriyet hafta sonu eki Sokak'ı çıkaran ekipte yer aldı. Radikal, Birgün, Cumhuriyet ve Diken'de yazdı.
Yaklaşık dört sezondur devam eden bir podcast içeriği hazırlıyor. Buzdolabının tarihinden Yapay Zekâ'ya, Roman halkının hikâyesinden Kayıp Kıta Mu'ya birbirinden farklı konular hakkında hiç bilinmeyenlerin anlatıldığı "Yeni Haller" ismindeki podcast yayınına Spotify'dan veya tüm podcast uygulamalarından ulaşabilirsiniz.
|