24 Şubat 2021

Teyit.org ne yapıyor, Mehmet Atakan Foça ne söylüyor?

İktidara yakın medyalarda temel hakları saldırı altında bulunan insanlar ve gruplar hakkında sistematik inceleme yapılmaması, Türkiye’de ‘haber doğrulama’ işinin boş bıraktığı en hayati, en acil alan…

"İddia edilenin aksine Facebook bizi 'fonlamıyor'. Biz bir hizmet satıyoruz… Facebook'a sağladığımız haber doğrulama hizmeti sayesinde gelir elde ediyor ve giderek büyüyen, şu an 20 kişiden oluşan tam zamanlı Teyit ekibinin sürdürülebilirliğini sağlıyoruz…"

Yukarıdaki satırlar, T24'ün yayınları üzerine başlayan tartışmanın ardından Türkiye'de Facebook adına 'haber doğrulama' taahhüdüyle faaliyet gösteren teyit.org'un önceki gün (22 Şubat 2021) yayımladığı açıklamadan. T24'ün tam metnini yayımladığı açıklamayı buradan okuyabilirsiniz.

Teyit'in 'sosyal bir ticari girişim' olduğunun da vurgulandığı açıklamada, "Facebook ile yürütülen işbirliği, bize patronaj değil, bilakis editoryal bağımsızlık olarak dönüyor" vurgusu da var. İfade özgürlüğünü kısıtlayan sorunları ve kişisel veri kullanımı konusunda manipülasyonları dünyada ciddi bir tartışma konusu olan Facebook karşısında teyit.org'un 'editoryal bağımsızlık' iddiasının sınırlarını okurların takdirine bırakıyorum.

Söz konusu açıklamayla Facebook'a 'haber doğrulama hizmeti sattığını' vurgulayan teyit.org hakkında T24'te iki yorum ve haber yayımlandı. Yorumlardan biri, T24 Yazı İşleri Müdürü Candan Yıldız'ın, 'haber doğrulama' işinin gazetecilerin uzağında cereyan ediş tarzı konusunda paylaştığı kuşkulardı. Yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

T24'teki diğer yazı ise bu köşede, "Yalana da sarılan bir 'teyit'çilik: Atakan Foça, senin dokuz ayda 2 milyon lira aldığın Facebook'tan T24 11 yılda tek kuruş almadı" başlığıyla yayımlandı. T24'ün çok sayıda yanlış yaptığını, ancak bizim yanlışlarımızın Teyit'in yanlışlarını gideremeyeceğini de içeren o yazıyı buradan okuyabilirsiniz.

Söz konusu yazımı, 'öfkeli', 'olayı kişiselleştiren', 'hedef gösteren', 'para ilişkisiyle suçlayan' ifadeleriyle değerlendirenler de oldu. Bu yöndeki eleştirilerin ihmal ettiği birkaç noktaya işaret etmek istiyorum; tartışmanın kim tarafından 'öfkeli' paylaşımlara, 'paralı' ilişkilere, kişiselleştirmelere ve 'yalan'a konu edildiğini birlikte gözden geçirelim:

- T24'te, "Teyit.org, Boğaziçi öğrencisi Şeyma Altundal'ı hedef alan iktidar medyası yayınlarını raporunda paylaşmadı' haberi üzerine öfke sergilenen ilk paylaşım, teyit.org'un kurucusu ve tepe yöneticisi Mehmet Atakan Foça'dan geldi. Foça, teyit.org'un yanıtlarını da içeren söz konusu haberin 'Teyit'e bir saldırı' olduğunu iddia etti. Ve bu iddiasını, T24 ile Sabah ve Takvim gazetelerinin görsellerini yan yana koyarak, T24'ün 'bu yayınlarla ortaklık kurduğunu' söyleyecek kadar ileri götürdü. 'T24'ün yerleşik zihni modelini dönüştürmeye çalışan bir yapı olarak teyit.org'a karşı hayatta kalmak için Sabah ve Takvim'le ortaklık kurduğumuzu' iddia eden Foça'nın, iktidar medyasının amiral gemilerini T24'le eşitleyebilen burada da paylaştığım tweeti hesabında duruyor.

- Tartışmayı para tartışmasına tercüme eden taraf; yine aynı tweet dizisinde, 'Facebook'tan on binlerce dolara varan reklam geliri kaybına uğradığımız' için 'saldırı haberi' yaptığımızı öne süren Mehmet Atakan Foça oldu.

- Foça, kendisine ve Teyit yönetimine daha önce, "T24'ün Facebook'tan tek kuruş reklam geliri olmadığı, Facebook kaynaklı önemli bir trafiği de bulunmadığı' söylendiği halde bu iddiaları öne sürebildi. Her nedense bu iddiaya 'niyet' etti. Aynı tavrı gösterip, "Mehmet Atakan Foça, 'haber doğrulama' hizmetini satamaz duruma düşerse kişisel olarak her ay binlerce dolar kaybedeceği için bu şekilde davranıyor" diye paylaşımlar yapsak, kendisi ne düşünürdü acaba?

- Ancak Atakan Foça T24 hakkında bu iddiaları öne sürerken; teyit.org "T24'e katkısı için teşekkür eden, Boğaziçi öğrencisi Şeyma Altundal'ın hedef gösteren iktidara yakın medyaların Teyit raporuna eklenerek eksikliğin giderildiğini" duyuran bir tweet attı. 22 Şubat'ta yayımlanan Teyit açıklamasında da, "T24'ün uyarısı üzerine eksikliğin giderildiği" vurgulandı, eleştirilerin soğuk kanlılıkla incelendiği belirtilerek çıkarılan sonuçlar ve 'eylem planı' paylaşıldı.

- Evet, aksi de olabilirdi, ancak T24 11 yıldır Facebook'tan tek kuruş reklam geliri kazanmadı, toplam trafik içindeki Facebook payı da yüzde 5'i bile bulmuyor. T24 hakkında para yalanıyla öne sürülen iddialara yıllardır alıştık. Ancak aynı şeyi, 'haber doğrulama' işi yapan bir mecranın kurucusu ve patron düzeyindeki yöneticisinin yapmasına kayıtsız kalabilir misiniz? "Madem para konuşuyorsunuz ve madem mesele Facebook'tan elde edilen kazançlar, sizin Facebook'tan geliriniz ne, bizimki ne" diye yanıt vermez misiniz?

- Atakan Foça'nın söz konusu tweetleri, 'haber doğrulama' hizmeti satan bir insanın kendisi için inşa ettiği sicilin; kanıtlamasına imkân olmayan gerçeğe aykırı iddialarına gösterdiği sadakatin çarpıcı kayıtları olarak orada duruyor. Eğer Foça; 'yanlış' da değil 'yalan'a sadakatin -kendi ifadesiyle- 'yerleşik zihni model'deki tuhaf bir örneği olmayı, 'haber doğrulama' misyonuyla yan yana taşımakta beis görmüyorsa T24 açısından sorun yok. 'Saldırı' dediği haber için, yönettiği organizasyonun T24'e teşekkür etmesiyle doğan tuhaf görüntü 'haber doğrulama' mesaisinde peşini bırakmayacak olsa da, 'ekosistemde durumun gerektirdiği pragmatik bir aksiyon almışlar' deyip geçeriz.

Gazetecilik, 'para' tartışmasından kaçınamaz

Diğer yandan, medyaya ilişkin her tartışma para/kaynak meselesini içerir, içermelidir. Gazeteciliğin mali kaynaklarının sorgulanması meşrudur. Mali kaynaklara ilişkin sorulara muhatap olan yayınlar ve gazeteciler sorgulamayı 'saldırı' olarak görmemeli, şeffaf bir biçimde yanıtlamalıdır.

Türkiye'de gerçek sahiplerinin kim olduklarını tespit etmekte zorlandığımız yayınlar ve kamu bankalarının sağladığı imkânlarla elde edilen medya gruplarıyla, ülke tarihinde görülmemiş boyutta bir iktidar medyası inşa edildi.
Genel olarak dünyada, özel olarak Türkiye'de medyaları kimlerin finanse ettiği, gazeteciliğin öncelikli meselesi. İtibarlı bir gazetecilik, ancak finansal kaynaklarını şeffaf bir şekilde paylaşarak başlar. T24 bu bağlamda; hiçbir kişi, şirket, kuruluş, dernek, fon, hareket vs'den destek almadığını defalarca açıkladı. Bunu yaparken; fon ve/veya destek kabul eden hiçbir organizasyonu suçlamadı, sadece şeffaflığa vurgu yaptı.

Teyit.org da, hem 'haber doğrulama hizmeti satan' bir organizasyon hem de 22 Şubat'taki açıklamasında Teyit ekibini "Türkiye'de teyitçiliğin standartlarını belirlemeyi, bilgi ve medya ortamındaki bozukluklara müdahale etmeyi görev edinmiş bir grup gazeteci" ifadesiyle niteleyen bir yapı olarak elbette bu sorgulamaya tabidir. Nitekim, teyit.org son açıklamasında da, gelirlerini şeffaf bir şekilde paylaştığını duyurdu. Açıklamada, "Web sitemizde kendi inisiyatifimizle, kimsenin zoru olmadan, tamamen şeffaflık ilkemiz gereği açıkladığımız bütçemize kurulduğumuz 2016 yılından bu yana ulaşabilirsiniz" ifadesine yer verdi.

IFCN, mali kaynaklarda şeffaflığı şart koşuyor

Diğer yandan dünyadaki 'doğrulama' organizasyonlarını, faaliyetlerine standardizasyon getirmek ve hesap verebilir olmalarını sağlamak üzere bir araya getiren Uluslararası Doğrulama Ağı'nın (IFCN) teyit.org'un da imzacısı olduğu İlkeler Klavuzu'na göre, mali kaynakların açıklanması bir zorunluluk.
Klavuzun '
Fonlanma ve organizasyonun yapısı konusunda şeffaflığa bağlılık' başlığını taşıyan 3. İlke'si "İmzacı kurumlar fonlandıkları kaynaklar konusunda şeffaftırlar. Eğer farklı bir kurumdan fon alıyorlarsa, bu kurumların analizlerinin vardığı sonuçlarda hiçbir etkisi olmadığına emin olurlar" ifadesiyle başlıyor.

Söz konusu ilkeyi detaylandıran ilk paragrafta, "Bağımsız olan tüm kurumlar web sayfalarında, önceki finansal yılda elde ettikleri gelirin yüzde 5'ine veya fazlasına tekabül eden fonların kaynaklarını detaylandıran bir sayfa açar" düzenlemesi yer alıyor.

Teyit.org "kimsenin zoru olmadan, tamamen kendi inisiyatifiyle kaynaklarını paylaştığını" duyururken, üyesi olduğu IFCN'in şart koştuğu şeffaflık kuralı olmasaydı da şeffaf davranacağını belli etmek istiyor olmalı.
Velhasıl, gazetecilik söz konusu olduğunda kaynak tartışması yapmayı yargılamak, gazeteciliği yapısal olarak en sorunlu olduğu yerden ele almaya karşı çıkmak gibi bir görüntü de yaratıyor.

Düzeltmeyi önceleyen cezalandırma ve incelenmeyen alanlar

Aslında mesele teyit.org veya Teyit'in çabalarını reddetmek değil. Bu, hakkaniyetli de olmaz. Ancak, yararsız tartışmalardan uzak 'haber doğrulama' kanalları, medyada 'özdenetim' mekanizmaları kurmak ve/veya var olan yapıları iyileştirmek mümkün olabilir mi; asıl mesele bu.

Teyit.org üzerinden başlayan tartışma bu açıdan önemli. İşin 'haber doğrulama' olması, var olan örneklere karşı eleştiri ambargosu öngörmeyi, o işin yapılış sürecini denetlememeyi gerektirmiyor elbette. Teyit.org'un önemli bir raporunda, iktidara yakın medyaların yayınlarının ve adlarının esirgenmesine ilişkin çıkan tartışmanın aldığı biçimi talihsizlik sayıp bir kenara bıraktığımızda, çok daha önemli iki noktaya geliyoruz.

Birincisi, Facebook'un teyit.org'dan satın aldığı 'haber düzeltme' işinin, giderek 'düzeltme'yi değil 'cezalandırma'yı öncelemesi. Facebook'un odağında olduğu bütün etik tartışmaları ihmal ederek şunu sormak mümkün: Yanlış haberi rapor edilen haber mecralarının bütün içerik ve tanıtımlarının Facebook'ta kısıtlanması ve/veya engellenmesi, 'yalan haber üreten mecralar' olarak etiketlenmesi hakkaniyetli, gazeteciliğe katkı sunan bir 'haber doğrulama' modeli midir? Bu modelin, Candan Yıldız'ın yazısında işaret ettiği üzere, başka türlü bir 'sansür' ihtimalini gündeme getirmesine karşı yeni yöntemler üzerinde durmak gerekmez mi? T24'ün Facebook'tan reklam geliri olmadığı ve buradan ciddi bir trafik sağlamadığını hatırlatarak bu noktayı geçiyorum.

İkincisi, daha ciddi, daha acil bir mesele. Teyit.org örneğinde gözlemlendiği üzere; başta özgürlük olmak üzere temel hakları iktidara yakın medyalarda sistematik bir saldırı karşısında bulunan insanlar ve grupların durumu hakkında, 'yargılanma gerektiren konular' gibi 'metodolojik' ayıklamalarla inceleme yapılmaması, 'doğrulama' mekanizmalarını hayati sorunlar üreten yayınlara karşı kabul edilemez bir kayıtsızlığa sürüklemez mi, sürüklemiyor mu?

Bugün Türkiye'de 'haber doğrulama' işinin, dolayısıyla teyit.org'un önemli ölçüde boş bıraktığı en büyük, en hayati, en acil alan budur. Ne uzun süredir peş peşe tutuklamalarla, asılsız suçlamalarla hayatları mahvedilmekte olan insanlar, gruplar ve ailelerini hedef alan yayınlar hak ettiği şekilde sistematik bir incelemeye tabi tutuluyor… Ne de yargılama konusu olmasa da, örneğin eşi Osman Kavala tam 1213 gündür tutuklu bulunan Prof. Dr. Ayşe Buğra'nın Boğaziçi Üniversitesi eylemlerinde 'provokatörlerin içinde yer aldığı' yolundaki açıklama ve yayınlar inceleme süreçlerine alınıyor.

Habercilik gibi 'haber doğrulama' işinde de hangi sınırları, hangi sınırlamaları kabul ettiğiniz önemlidir. Ve gazetecilikte bir kere 'evet' demek, yüzlerce, binlerce 'evet' demektir…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?