10 Eylül 2020

Meslektaşlarımızın tahliyesine sevinmek mi? Asla!..

Bize düşen, mesleklerinin gereğini yerine getirip habercilik yapanlara hapis cezası veren bir sisteme, o sistemin yargısına da, savcısına da, siyasetçisine de, Reisine de bıkmadan usanmadan hesap sormaktır

Libya'da hayatını kaybeden bir MİT görevlisinin cenaze töreniyle ilgili haberden dolayı mart ayı başında tutuklanan gazeteci arkadaşlarımızın son kalan üçü, OdaTV yayın yönetmeni Barış Pehlivan, haberci Hülya Kılınç ve Yeniçağ gazetesinden Murat Ağırel dün akşam saatlerinden 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararıyla tahliye edildiler. Aynı davadan hemen hemen aynı günlerde tutuklanıp bir ay kadar sonra tahliye edilen Aydın Keser, Ferhat Çelik, Barış Terkoğlu ve Eren Ekinci ile birlikte MİT davası diye anılan davada tutuklu kalmadı.

Eeee? Sevinelim mi?

Bu fit olmaktır.

Fit olmak bu ağır yaralı hukuk düzenine ve sistemine boyun eğmektir, bu kadarıyla yetinmektir.

Yani asla!..

Saçma ötesi, içi boş, yasal dayanağı olmayan, gerekçesi yürekler acısı bir iddianame ile hukuk bilimine hicap verici bir katkı sağlayan, adalet kavramına okkalı bir darbe indiren savcı dünkü duruşmada sanıklar için 19 yıla kadar hapis cezaları istedi.

34. Ağır Ceza Mahkemesi'nin gözü bu kadarını yemedi. Ama savcıyı ve böyle bir dava açılmasını buyuran her kimlerse onları eli boş yollamayı da göze alamadı ve Barış Pehlivan ile Hülya Kılınç'ın 3 yıl 9 ay, Murat Ağırel, Ferhat Çelik ve Aydın Keser'in 4 yıl 8 ay 7 gün hapsedilmelerine hükmetti. Öteki sanıkları da beraat ettirme lütfunda bulundu.

Mahkeme lütuflarında bununla da yetinmedi, tutuklu Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel'in "hapiste yattıkları süreyi (6 aydır içerdeydiler) göz önünde bulundurarak" tahliye edilmelerine karar verdi.

Yaşasın!

Yargı bağımsız, yargıçlar adil, kanunlar ile adalet kavramı arasında çelişki yok.

Yani: Türk, öğün, güven, çalış(masan da olur)…

* * *

Şimdi hüküm giyen üç meslektaşımızın önünde bir istinaf ve onun da ardından yargıtay süreci var. Ne kadar sürer belli değil. Son kararı verecek olan Yargıtay da "bağımsız AKP yargısı"nın uyumlu bir halkası olduğunu bir kaç gün önceki adli yıl açılışı sırasında bir kez daha kanıtladığına göre, arkadaşlarımız orada beraat mı eder yoksa "Bu ceza az olmuş bir iki kat artıralım" mı denir, şimdiden kestiremeyiz. Göreceğiz…

İzlediyseniz biliyorsunuz, iyi izlemediyseniz şimdi öğrenin bu hukuk ayıplı dava boyunca meslektaşlarımız başlarının gölgesini önlerine düşürmediler, dimdik durdular ve "sahici gazeteci nasıl olur" sorusuna sürekli cevap verdiler. Biz dışardaki gazetecilere ise üzülmekten, öfkelenmekten çok öğünmek düştü.

* * *

Dün tahliye edilen üç arkadaşımızın eşleri, varsa çocukları, anaları, babaları elbette sevinecekler.

Bize düşense mesleklerinin gereğini yerine getirip habercilik yapanlara hapis cezası veren bir sisteme, o sistemin yargısına da, savcısına da, siyasetçisine de, Reisine de bıkmadan usanmadan hesap sormaktır.

Hesap sorma yöntemimiz ise çok yalın: Haberciliğe, sahici gazeteciliğe ara vermeden devam etmek.

Bu kadar.

Yok, bu kadar değil. Bir de halen hapiste olan onlarca ve onlarca Türk, Kürt, kadın, erkek gazeteci bulunduğunu da sürekli kamuoyunun belleğinde diri tutmaya çalışmak…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim