11 Mayıs 2019

Doğru, her şey çok zor olacak…

“Sen ben bizim oğlan”ın boykotu olsa olsa demokrasi katillerine siyasal iktidarı kendi elleriyle sunmak, dahası “sandık meşruiyeti” zırhı armağan etmek olur

Uhhhhh!..

(Bu bir rahatlama sesiydi. Bunaltıcı anları geride bırakıp bir soluklanmaya kavuşmanın sesi)

Pazartesi akşamına doğru yüce yargıçların oluşturduğu Yüksek (çok yüksekSeçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine ilişkin hukuk tarihinde mutlaka yerini alacak, hukuk fakültelerinde ders olarak okutulacak kararı açıklandığı andan itibaren yorum, öneri, değerlendirme, akıl verme, yol gösterme, kendisinin önerdiğinden farklı yol gösterenleri klavye üstünden linç etme sağanağı altında dört gün, beş gece geçirdik.

Şimdi artık bir “Uhhhhh”…

İrili ufaklı, ciddi, yarı ciddi, az ciddi, hiç ciddi gazetelerden, haber sitelerinden, sosyal medyanın bütün alanlarında klavye şaklatanlara kadar görüşünü söylemeyen, durumu yorumlamayan, ne yapılması gerektiğini ayrıntısıyla, çoğu kez emir kipinde ilan etmeyen kimse kalmadı.

Beşinci gündeyiz. Beş gün önce, YSK kararı duyulur duyulmaz “Boykot” naraları atanlar, dahası boykot çağrısı ile yetinmeyip neredeyse “devrim programı” önerenlerin artık pek sesi soluğu çıkmıyor. Anlaşılan onlar da boykot çağrısına uyabilecek olanların “sen ben bizim oğlan”dan öteye gitmeyeceğini gözlediler.

Doğru gözlemişler.

Elbet boykot da demokratik bir yöntemdir. Demokrasinin ırzına geçenlere sandıktan çıksalar bile meşru olamayacaklarını göstermek üzere başvurulan bir yöntem. Bu ise ancak ezici bir kitleselliğe kavuşabilirse anlamlı ve sonuç alıcıdır. “Sen ben bizim oğlan”ın boykotu olsa olsa demokrasi katillerine siyasal iktidarı kendi elleriyle sunmak, dahası “sandık meşruiyeti” zırhı armağan etmek olur.

Demokrasilerde (Evet, evet, burjuva demokrasisinden söz ediyorum) sandığa gitmek, oy kullanmak da bir mücadele yöntemidir. Kitleselleşmiş bir oy sonucu ancak hile ile aşılabilir. Mesela YSK desteği aranır, belki de bulunur. Ancak yasal olanla meşru olan arasındaki makas bu kadar açılırsa isteyen istediği kadar “Ben sandıktan çıktım” desin, artık o “topal ördek” bile değil “Şaşkın ördek kıçın kıçın gider” halk deyişindeki vakvak’tır…

Yani geçelim…

*   *   *

YSK’nın tarihi (valla “tarihi”) kararından sonra patlayan “Her şey güzel olacak”  sloganı “Peki o güzel nasıl olacak” sorusuna cevap vermeden ve galiba  cevap aramadan sürüp gitti. Yanılmıyorsam beşinci günde biraz inişe geçti ama yine de orda burda sürüyor.

Oysa CHP’nin yerel seçimler “mimarı” olarak  anılan Ateş İlyas Başsoy alkışlanacak bir uyarı yaptı. Çubuğu tersine büktü ve bu Tırmık’a başlık olarak ondan tırtıkladığım cümleyi kurdu:

Her şey çok zor olacak!..

Doğru. Çok doğru. Her şeyin güzel olması için siyasetçinin de, seçmenin de çok zorlu bir çaba içine girmesi gerek. Ateş İlyas Başsoy bu zorunluğu da yine pek güzel dillendirmiş:

Kendi yankı odamıza çekilip makara yarıştırma zamanı değil…

Yankı odası” nitelemesine bayıldım, kıskandım. Kendimiz çalıp kendimiz oynayarak, Facebook ya da Twitter sayfalarımızda “Her şey çok güzel olacak” cümleciğini birbirimize göndererek, 23 Haziran’a kadar geçecek altın değerinde günleri klavye başında geçirerek her şeyi güzel kılmak mümkün değil.

AKP Reis’inin 23 Haziran hazırlığı, planları üstüne bilgimiz yok. Bildiğimiz elinin armut toplamayacağı. Onun hünerli bir “armut toplayıcı” olduğunu da bunca yıllık deneyim ve tanıklıklarımızla iyi biliyoruz.

Demokrasilerde, demokrasinin ete kemiğe büründüğü alanlardan biri olan seçimlerde başarı, hileye, desiseye karşı daha hünerli hile, daha usta işi desise ile kazanılmaz.

İktidar da olmanın, devletin zorba gücüne hükmedebilmenin olanaklarını pervasızca kullanarak hileye, desiseye başvuracakları ancak kitlesel bir güç durdurabilir.

31 Mart bunun mümkün olduğunun ipuçlarını gösterdi. Üstelik bu kez bütün Türkiye ölçeğinde değil, İstanbul’la sınırlı bir bir seçim arenasında kapışacağız.

Alt kattaki, üst kattaki, bitişikteki komşudan başlayıp oturduğumuz sokağa, mahalleye, semte yayılan bir çalışma bizi bekliyor.

Yurttaşlık ödevimiz pek yalın:

Yılgınları, yorgunları yılgınlık ve yorgunlukları ile başbaşa bırakıp, her şeyin güzel olması için her şeyin zor olacağını bilinçle kavrayıp kolları sıvamak…

Haydi!..

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim