30 Aralık 2020

1170. günde bir mektup daha…

En iyisi gülelim Osman… Hâlimize değil, ülkeyi bu hâle getirenlerin hâline gülelim…

Osman,

bugün 1170. gün. 18 Ekim 2017'de gözaltına alındın ve o gün bugün AKP iktidarının rehinisin ve ben dün olduğu gibi bu gün de sana mektup yazıyorum.

Yarın da yazar mıyım?

Valla mümkün. Senin aynanda Türkiye çırılçıplak sergileniyor. Siyasetiyle, yargısıyla, hukukuyla (hukuku?), parlamentosu ile, eğitim sistemi ile, yurttaşlık kavramına yüklenen anlamlarla, benimsetilmek istenen değerlerle (değerler?), dayatılmak istenen yaşam biçimleriyle, hasılı her şeyiyle...

Sana yazmak, seninle mektup yoluyla sohbet etmek, tartışmak demek Türkiye'nin bugününü yazmak, konuşmak, tartışmak demek.

Dedim a, Osman Kavala aynası bugünün Türkiye'sini en iyi yansıtan ayna.

Tıpkı Selahattin Demirtaş aynası gibi…

Tıpkı Ahmet Altan, Selçuk Mızraklı, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Ayhan Bilgen, Selçuk Kozağaçlı, Selma Irmak, Sabahat Tuncel, Leyla Güven…

I-ıh olmayacak…

Hepsini saymaya kalksam buraya sığmayacak. Eksik kalanlar, adını anmadıklarım, alınganlık göstermesin. Zaten konuyu dağıtmamalıyım. Bu Osman Kavala arkadaşıma yazdığım bir mektup.

(Lâf aramızda sen dışarıdayken bu kadar sık görüşmezdik. İkimiz de işlerimizden başımızı kaldırıp sohbet etmeye zaman bulamazdık. Şimdi sen Silivri hapishanesinde, ben de "65+ hapishanesi"nde ve çene çalmak için bol bol vaktimiz var.

Sevinsek mi ne?)

* * *

Osman,

Dikkatinden kaçmamıştır; neredeyse yazıyı yarıladım ve yüksek yargının son basamağı olan Anayasa Mahkemesi'nin genel kurulundan dün çıkan "Osman Kavala kararı"ndan tek kelime etmedim.

Çünkü değmez…

O kararı veren yüce yargıçların tutuklamanın kaçma ve delilleri karartma olasılığına karşı bir hukuksal önlem olduğunu bilmeleri gerekir.

Biliyorlardır herhalde. Sanırım bir hukuk fakültesinden mezun olmadan AYM üyesi olunamaz ve sözünü ettiğim hukuk ilkesi fakültenin birinci sınıfında okutulur.

Senin tutuklanmana, hem de tutukluluğunun 1170 gündür sürmesine yüce AYM'nin yüce yargıçlarından 8'i. "Münasiptir, hukuka aykırı değildir, adaleti zedelemez" dediler.

Herhalde bir bildikleri vardır. Meselâ senin kaçma olasılığın yüksektir. Meselâ delilleri karartma olasılığın vardır.

N'olur bana, "Nereye ve niye kaçayım" diye sorma. Hele "Hangi deliller. Delil diye ne var ki karartayım" diye hiç sorma.

Sen de, ben de bu ülkenin sıradan yurttaşlarıyız. Her biri birer hukuk bilgini olması gereken yüce AYM yargıçlarından iyi bilecek değiliz ya…

Hem adamlar haklı. "Bu tutuklamada açık bir hak ihlali vardır" kararı verseler, yani o kıytırık hukukçulardan oluşan Türkiye düşmanlarının karargâhı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) seninle ilgili kararına uygun bir hüküm verselerdi ne olacaktı ki?

Birinci derece mahkemesi bu kararı kabul edecek mi? Esinlenmeleri gereken makamdan esinlenip "Bizi bağlamaz" demeyeceklerinin bir garantisi var mı?

Dahası AYM'nin (olacak iş değil ama) yanılıp yenilip vereceği öyle bir kararı birinci derece mahkeme de yanılıp yenilip benimsese bile sonuç bir tahliye ile noktalanacak mı yani?

Gülüyorsun.

Ben de gülüyorum.

Nasıl olsa yüce hukuk bilgini İrfan Fidan'ın ekibi hâlâ İstanbul'da işbaşında. Yeni bir soruşturma başlamış gibi gösterirler, bir sulh ceza hakimliğindeki yeni yetme bir yargıca "Tutuklanması talebiyle" diye bir müzekkere yazarlar; o da anında yeni bir tutukluluk kararı çıkarır.

Soruşturma ve onu izleyecek tutukluluk kararının gerekçesi ne olur diye sormuyorsun değil mi? Bence de sorma. Biz gülmeye devam edelim en iyisi.

Şöyle bir gerekçeye ne dersin?

"Silivri'deki hapishane hücresinde televizyon seyrederken sayın cumhurbaşkanımızın konuşmasını yüzünde küçümseyici bir gülücükle izlemiş; buna karşılık muhalefet liderlerinin konuşmasını destekleyen bir gülümsemeyi eksik etmemiştir. Böylece devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve 'tek vatan, tek bayrak, tek millet, dümteka dümtek' ilkesini bilinçli olarak çiğnemiştir… Terörle Mücadele Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca tutuklanmasına…"

Nasıl gerekçe ama?

* * *

Osman,

Bu ikinci mektubu da burada noktalayayım. Çünkü yazı (yani mektup) git gide tehlikeli sulara yelken açtı. Hızımı alamaz, böyle devam edersem, dışarıda eninde sonunda bir gün geleceğini umarak beklemek yerine senin yanına yollanabilirim…

(Aaaa, bak bu aklıma gelmemişti. Fena olmaz Osman. Ha evde pencereden asfalt ve beton seyredip, egzos gazı koklamışım, he Silivri'de bir F tipi hücrede seninle volta atmışım. Hatta ikincisi daha keyifli bile olur yani.)

Görüyorsun, işi sululuğa vurdum.

Haklısın. Peki ama başka nereye vuracaktım?

En iyisi gülelim Osman…

Halimize değil, ülkeyi bu hâle getirenlerin hâline gülelim…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim