27 Ağustos 2023
Geçtiğimiz hafta İstanbul’un iki adasında, tarihte derin izler bırakmış iki adam anıldı.
Lev Troçki, ölümünün 83. yılında Büyükada’da, Hüseyin Rahmi Gürpınar ise doğumunun 159. yılında Heybeliada’da anıldı.
1879 doğumlu Troçki 1929 şubatında, eşi Natalya ve oğlu Lev Sedov’la İstanbul’a geldi.
Önce Beyoğlu ve Şişli’de ikamet etti. Ardından daha güvenli bulunan Büyükada’ya geçti.
Sürgündeki komünistin adada yaşadığı ilk yer Arap İzzet Paşa Köşkü’ydü. Köşk yanınca kısa süreliğine Moda’ya taşındı. Sonra yine adaya döndü. Bu kez Yanaros Köşkü’nde ikamet etti.
1933 Temmuz’una kadar burada yaşayan Troçki, adadan ayrıldıktan 7 yıl sonra Meksika’da Ramon Mercader adında bir adam tarafından öldürüldü.
20 Ağustos pazar günü Büyükada’da yapılan uluslararası anma toplantısında konuşmacılar Troçki’nin mirası üstüne kapsamlı analizler yaptı. Toplantı iki dilde birden canlı yayınlandı.
Konuyla ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz sizi şu linke davet edelim.
1944 yılında ölen Hüseyin Rahmi Gürpınar, hayatının son otuz yılını Heybeliada’da geçirdi. İsmi adayla müsemma oldu. Nasıl Sait Faik, Burgaz ile birlikte anılıyorsa Hüseyin Rahmi de Heybeli’yle anılıyordu.
Fakat, bugün yolu Burgaz’a düşenler artık bir müze olan Sait Faik’in evini ziyaret edebilirken, aynı şey Hüseyin Rahmi’nin evi için geçerli değildir.
Aslında bir zamanlar müze olan ev uzunca bir süredir “tadilat” gerekçesiyle kapalı duruyor. 19 Ağustos’ta evin önünde bir anma toplantısı düzenleyen Türkiye Yazarlar Sendikası’nın ikinci başkanı Mustafa Köz, yaptığı konuşmada buranın kapalı kalmasının politik bir tercih olduğunu söyledi.
(Eğitimci Nihan Aydar’ın Mayıs 2021’de Change. Org’da açtığı “Hüseyin Rahmi Gürpınar evi müze olarak açılsın” kampanyası devam etmekte. İmza atmak isteyenler için linki bırakalım.)
***
Peki bu iki adam niye bisikletin üstünde?
Açıklayalım.
Hüseyin Rahmi, bisiklete doktor tavsiyesiyle başlamış, sonrasında hayatının ayrılmaz bir parçası haline getirmişti. Kısa sürede adı “Şeytan arabalı adam”a çıkmıştı.
Sadece kendi hayatında değil, eserlerinde de sık sık bisiklete yer verdi. En ünlü romanlarından Kuyruklu Yıldız Altında bir İzdivaç’ta kadınların var olma mücadelesinde bisikletin yerine dair çarpıcı tespitler yaptı. Romanın kadın kahramanı Feriha Davut, İrfan Galip’e yazdığı isimsiz mektupların birinde şöyle bir cümle kurar:[1]
“Bir gün yeldirmemi giyip ağabeyimin bisikletiyle bizim ahır kapısından dışarıya fırladıktan sonra Samatya'ya doğru demiryolunu bir tutturursam iş olur biter... Bu kadın kim? diye kim olduğumu incelerler. Kimin kızı olduğum anlaşılınca da beni almaya bir tek kimse bile cesaret edemez. Ne kadar melek huylu bir kız olursan ol... Halkın ortasında bir kere bisiklete binmek herkesi senden nefret ettirmeye yeter.”
***
Troçki’nin bisikletle ilişkisini Büyükada’da tamamladığı Hayatım adındaki eserinde bulabiliriz.
Söz konusu kitapta çocukluğunu geçirdiği Yanovka’da, adı Ivan Vasilyevich olan becerikli bir ustanın yaptığı bisiklete bindiğini anlatır. Henüz ilkokula yeni başlamıştır. 1888’de okumak üzere gönderildiği Odessa’da da bisiklet maceraları olur.
Bisiklet bir şekilde yazdığı diğer kitaplarda da kendine yer bulur. Yine adada tamamladığı Rus Devrimin Tarihi’nde bisikletli askeri birlikleri anlatır.
Bunlardan da öte, Lev Troçki’nin bisiklete dair “havalı” bir vecizesi vardır: “Rusya gibi yoksul bir ülkede, bırakın insan, iki teker ve bir zincir üstünde kendini bulsun ve farkı fark etsin. Gururu bisiklet lastikleri gibi şişsin.”
***
Hüseyin Rahmi’yi söyledik. İnsanın aklına “acaba Troçki, Büyükada’da bisiklete bindi mi?” sorusu geliyor. Yüksek ihtimalle hayır. Onun İstanbul günlerini yazan Ömer Sami Coşar böyle bir bilgi vermiyor.
Zaten güvenlik sebebiyle bunu yapması pek mümkün değildi.
Bugün de durum çok farklı değil. Troçki ile aynı türden olmasa da bugün de özellikle Büyükada’da bir güvenlik sorunu var.
Zira son yıllarda Adalar’da tam anlamıyla bir elektrikli araç terörü yaşanıyor. Kaidesiz, kuralsız, izinsiz, yasa dışı bu araçlar “elimizdeki son İstanbul’u yok etme harekâtının öncü birlikleri” gibi ortalığı kasıp kavuruyorlar.
Hani kovboy filmlerinde her yerden bir tehlike çıkar ya, onun gibi bir şey... Bırakın bisiklete binmeyi, güvenle yürümeniz bile çok zor.
(Bilmiyorum hiç aklınıza geldi mi? Özel otomobile bu kadar düşkün bir memlekette nasıl oldu da Adalar bu hummadan kendini kurtardı? Anlatılara göre 1930’larda Büyükada’yı ziyarete gelen Atatürk, binmesi için adaya taşınan otomobili görünce: “Böyle bir yerde otomobile ne gerek var” diye teklifi refüze etmiş, otomobili geri göndermiştir. Aynı yaklaşımı İsmet İnönü de sürdürmüş. Böyle böyle devam eden bir gelenek bizim mücevher adalarımız otomobil teröründen muaf olmuş. Ulaşımın yürümek, bisiklet ve faytonla sağlandığı eşsiz beldeler olarak bugüne kalmış.)
Geçtiğimiz günlerde Adalar Sivil İnisiyatifi bu teröre dur demek için bir çağrıda bulundu. İnisiyatif, aşağıda sıralanan konulardan rahatsızlık duyanları şikayet etmeye davet etti:
*Motorize olmuş Adalar istemiyorsan
*Sokaklarda tehlikesiz yürümek istiyorsan
*Sokakta oynayan çocuklarının can güvenliğini tehlikede görüyorsan
*Biricik dostlarımız hayvanların ölüsünü sokaklardan toplamak istemiyorsan
*Yoluna araç ve korna sesi yerine eskisi gibi kuş cıvıltıları eşlik etsin diyorsan
*Binlerce ömrü tükenmiş akünün toprağa, suya karışmasını istemiyorsan
*Vergisiz kuralsız korsan taksilerin son hız ada sokaklarında cirit atmasını istemiyorsan
***
Yüzlerce adalı 12 Temmuz’da Büyükada Emniyet Müdürlüğü’ne şikayet dilekçelerini verdi. (Dilekçenin içeriğini ve sürecini detaylarıyla öğrenmek isterseniz sizi 95.0 Açık Radyo’da yayın yapan Dünya Mirası Adalar programının arşivine davet edelim.
***
Adalıların derdi sayısı on bini bulduğu söylenen elektrikli araçlardan ibaret değil. Emniyet Müdürlüğü’ne verilen dilekçelerin üzerinden iki hafta geçmişken bu kez İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Adaların İmar Planları’nı askıya çıkardı.
“Koruma amaçlı” diye adlandırılan planların ayrıntılarına girildikçe durumun öyle olmadığı anlaşıldı ve itiraz sesleri yükselmeye başladı:
“Adaların tüm canlıları ile birlikte yaşam biçimi, çok kültürlü yapısı, gelenek ve görenekleri, bugüne kadar adalara özgü olan üretimi, İstanbul’da tamamen yok olan, Adalarda var olan kesintisiz mimarlık tarihi ve mirası, toplumsal kimliği, çok kültürlülüğü, yüzyıllar içinde oluşmuş kıyı kenar çizgisi, koyları, kumsalları ve hatta çakıllarının bile tehdit altında olduğu bir plan çıktı karşımıza. Kamu yararı gözetilmeden yapılmış bu imar planlarına itiraz ediyoruz.”
Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyenler için bir link daha verelim.
Adalılar askıdaki planlara itiraz etmek üzere yeniden organize oldular. 24 Ağustos’ta Adalar’dan yola çıkıp, Ataşehir’deki Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’ne gittiler. Dilekçelerini verdiler.
(Bu arada itiraz süresi yarın, 28 Ağustos pazartesi sona eriyor. İtiraz için Adalar’da ikamet etmeniz gerekmiyor.)
***
Malum, Akbelen Ormanı ve İkizköylü’lerin direnişi devam ediyor. Öyle görünüyor ki İstanbul adaları da yeni bir direniş alanı olacak.
Gelişmelerden haberdar olmak isteyenler için, Adalar’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmasını amaçlayan Dünya Mirası Adalar girişiminin sosyal medya hesaplarını önerebiliriz.
İyi pazarlar!
***
Yazı bitti ama aklıma son anda Oğuz Haksever geldi.
Hatırlayacaksınız, 27 Mayıs 2019’da Yassıada’dan yapılan canlı yayında , Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yassıada için “Yaslı Ada” benzetmesi yapınca mikrofonun açık olduğunu unutup “neresi yaslı be, canına okumuşsun” demişti.
Sonrasında söylediğini tevil etse de akıbeti değişmemişti.
Çok uzağa gitmeye gerek yok.
Yassıada orada!
[1] Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Yayına Hazırlayan: Sevengül Sönmez, Sadeleştirilmiş Basım, Everest Yayınları, İstanbul, Ekim 2010
Görseller "Dünya Mirası Adalar"ın Instagram sayfasından.
Aydan Çelik kimdir? Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu. İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu. Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı. 2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu. 2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı. Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi. Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor. |
Sırrı Süreyya Önder’in kızı Ceren Önder Kandemir, AKM’deki törende Neşet Ertaş’ın sesinden Allı Turnam’ı dinletince hafızam beni çeyrek asır öncesine götürdü. Fakir Baykurt’un cenaze töreninde kızı Işık Baykurt da bize aynı türküyü dinletmişti
Bugünlerde Kanal İstanbul hattındaki inşaatlar vesilesiyle tekrar gündeme gelen Sazlıbosna Barajı, sadece şehrin önemli su kaynaklarından biri değil; aynı zamanda leyleklerin yaşam ve konaklama alanı
© Tüm hakları saklıdır.