12 Nisan 2023
Malum, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Önder Aksakal, 14 Mayıs seçimlerinde Cumhur İttifakı'nı ve Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleyeceklerini açıkladı.
Açıklama partide bir bomba etkisi yarattı. İstifa eden üst düzey yöneticilerin yanı sıra vakti zamanında bakanlık da yapmış olan 74 DSP'li milletvekili, Aksakal'a tepki gösterdi. "Bülent Ecevit sevdalıları olarak yaralandıklarını, gerçek Ecevit yolunda yürüyenler olarak" seçimde Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceklerini açıkladı.
Sonrasında olanları biliyorsunuz. Aksakal ve iki DSP'li, AKP listelerinden aday oldu.
Ecevit üzerinden bu tartışmalar yaşanırken, Kafa Dergisi'nin son sayısında İsmail Saymaz imzalı "Yaşayan son Ecevitçi" başlıklı bir yazı yayımlandı.
Yazıya, ailesinin tamamının Ecevitçi olduğunu anlatarak başlayan Saymaz, 1973 doğumlu kuzeninin Umut, 74 doğumlu diğer kuzeninin adının Bülent olduğunu hatırlatıyor, sıkı Ecevitçi babasıyla devam ediyor.
10-11 yaşlarında kendisinin de babası gibi Ecevitçi olduğunu, kiraladığı bisiklete, beyaz güvercinli mavi balonlar astığını, "gözün aydın Türkiye, ak güvercin geliyor" şarkısını söylediğini, Rize sokaklarında tek kişilik seçim konvoyu gibi dolaştığını anlatıyor.
Ardından 99 seçimlerinde DSP'nin iktidara gelişini, 2002'de uğradığı ağır hezimeti, 2018'de Rahşan Ecevit'le kitap fuarında karşılaşmasını ekliyor.
Yazısını: "Ecevitler öldü. Yaşayan son Ecevitçi babam kaldı" diye bitiriyor.
Kafa'daki yazı, aklıma tanıdığım ilk Ecevitçi'yi, babamı getirdi.
1938 doğumlu Çerkez Aslan, neredeyse tamamı Adalet Partili olan büyük bir sülalenin çizgi dışı bir üyesiydi.
Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan ailesi, İkinci Dünya Savaşı'ndaki sıkıntıların sorumlusu olarak bellediği İsmet İnönü'ye sırtını dönmüş, 14 Mayıs 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'ye dört elle sarılmış, sonraki yıllarda da onun devamı olan partilere teveccüh göstermişti.
Babamın CHP'li olması ise, tam tersine, İnönü hayranlığıyla başlamıştı.
Hayranlığın tohumları, çocukken, çok sevdiği amcası Bahri'den dinlediği bir askerlik hikâyesi ile atılmıştı.
Bahri Amca, İkinci Dünya Savaşı sırasında Erzurum'da Tabyalarda askerlik yaparken, İnönü, birliği teftişe gelmiş, topçu sınıfına mensup paşa, topçu onbaşı olan amcayı sorguya çekmiş, sınavdan başarıyla çıkan Bahri amcaya komutanları bir hafta ev izni vermişti.
Uzun yıllar dinlediği bu hikâye Aslan'da bir İnönü sempatisi yeşertmiş, bu da yetmezmiş gibi 1960'ta İnönü'nün bizzat kendisini görmesiyle hayranlığa evrilmişti.
1960 baharında Kayseri'de, askerliğinin son günlerini saymakla meşguldü.
Ancak 2 Nisan sabahı birliğe gelen bir emir, hayatınının dönüm noktalarından biri oldu. O sabah diğer askerlerle beraber Himmetdede Tren İstasyonu'na götürüldü.
O gün neler olduğunu İnönü Vakfı'nın ilgili sayfasından aktaralım:
"İsmet İnönü, Kayseri'deki CHP İl Kongresi'ne katılmak üzere 2 Nisan günü Ankara'dan trenle yola çıktı. Menderes Hükümeti ise, İnönü'nün oraya gitmesinin tansiyonu daha da artıracağını düşünüyordu. Bu sebeple Vali Ahmet Kınık'a trenin durdurulması için emir verildi. Himmetdede İstasyonu'nda kendisini bekleyen askeri birlikler tarafından durdurulan İnönü, 3 saat beklemek zorunda kaldı.
(...)
Vali yardımcısı da, "Kayseri'ye girmeniz fevkalade mahzurludur. Her iki grup da diken üstünde durmaktadır. Sizden tekrar Ankara'ya avdet etmenizi rica ediyoruz," diye iknaya çalışır. Bunun üzerine İnönü trenden inerek barikatları aşar ve Kayseri'de büyük bir taraftar kitlesinin tezahüratı ile karşılaşır."
76 yaşında trenden inerek barikatı aşan İnönü'yü gören asker Aslan, gördüğü manzaradan çok etkilenir. Köyüne ateşli bir CHP sempatizanı olarak döner.
1963'de Gürün'e taşındıktan sonra partiye kaydolur. İşlettiği Uzunyayla Bakkaliyesi, kendi çapında gayrı resmi bir parti ofisine dönüşür.
Aynı senelerde memleket, Bülent Ecevit'in CHP içinde yükselişine tanık olur. 1957'deki erken seçimlerde Parlamento'ya milletvekili olarak girer, İnönü'nün gözdelerinden biri haline gelir. 1961'de kurulan kabinede Çalışma Bakanı olarak yer alır, 1963'de çıkan ünlü çalışma yasalarının altına imzasını atar.
1965 seçimlerinde Adalet Partisi, yüzde 53'e varan bir oy oranıyla seçimleri kazanır, CHP yeniden muhalefet partisi olur.
Seçimlerden kısa süre önce CHP, kendisine "Ortanın Solu" adında yeni bir politik hat belirlemiş, oradan yürünmeye başlamıştır. Başta Bülent Ecevit olmak üzere partinin genç kadroları bu eğilimin öncüleridir. Bu süreç onu önce partinin Genel Sekreterliği'ne oradan da liderliğine götürür.
Ecevit'in siyasi kariyerinin en önemli eşiği belki de 12 Mart 1971'de verilen askeri muhtıradır.
Dönemin Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının imzasını taşıyan muhtıra, özetle Süleyman Demirel'in Başbakan olduğu hükümetin görevden ayrılmasını, onun yerine partiler üstü bir hükümet kurulmasını ihtar eder. "Yoksa, ordunun idareyi eline alacağı" sopasını da üniformanın altından gösterir.
Nitekim Demirel istifa eder. İki hafta sonra da askerlerin istediği tipte bir hükümet kurulur. Başına da CHP kökenli Nihat Erim getirilir.
CHP'de bunlar olurken Ecevit muhtıraya sert bir dille karşı çıkar. Ona göre muhtıra hükümete değil, CHP'ye (ve kendisine) verilmiştir. Eğer müdahale olmasaydı CHP'nin bir sonraki seçimde zaten iktidara geleceğini savunur.
Muhtıradan bir hafta sonra da Genel Sekreterlik görevinden istifa eder. Onun ardından MYK üyeleri de ayrılır. Peş peşe yapılan il kongrelerini Ecevit'e yakın isimler kazanmaya başlar.
Partide muhaliflerin güçlenmeye başladığını gören İsmet İnönü olağanüstü kurultay çağrısı yapar.
5-7 Mayıs1972 tarihlerinde, Ankara'da, Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu'nda yapılan CHP'nin 5. Olağanüstü Kurultayı'na Gürün'den Aslan Çelik ve Mehmet Çiftçi delege olarak katılırlar.
Kurultayın ikinci gününde çok sert bir konuşma yapan İsmet İnönü, meseleyi "ya Bülent ya ben" noktasına getirir. Ne var ki delege, başkanlık divanı seçimlerinde rengini belli eder. Tercihini İnönü'den değil Ecevit'ten yana yapar. Onun desteklediği Sırrı Atalay 733 oy alırken, İnönü'nün adayı Hüdai Oral 575'te kalır.
Rüzgarın kendisinden yana esmediğini gören İnönü, gece saatlerinde kurultaydan "kızgın ve küskün" ayrılır.
12 yıl evvel Himmetdede'de hayran olduğu Paşa'nın salondan ayrılış anı, Aslan Çelik'in zihninden uzun yıllar gitmez. Ama yapacak bir şey yoktur. Zira kendisi de yeni rüzgara kapılmış, kurultayda tercihini Ecevit'ten yana kullanmıştır.
Tarihi kurultaydan bir hafta sonra 14 Mayıs (!)1972'de Ecevit, delegenin 826'sının oyunu alarak, CHP'nin üçüncü genel başkanı seçilir. O günden sonra bu partiye gönül verenler "Cehepeli" ya da "Cehapeli" değil, "Ecevitçi" olarak adlandırılmaya başlar.
(Tıp Profesörü Fahri Ecevit, Kurtuluş Savaşı sırasında görev yaptığı ve çok sevdiği Kastamonu'nun Ecevit yöresini 1934'de soyadı olarak almış, o soyad, Türkiye siyasi hayatına, deyim yerindeyse bir "marka" olarak geçmiştir.)
Babam Kurultay'dan döndüğünde 6 yaşındaydım. Evdeki heyecanı bugün gibi hatırlıyorum. Hatta "babam nerede?" diye sorduğumda "Kurultay'a gitti" cevabını alıyor, niye akşam dönmediğine şaşırıyordum. Zira Kurultay olarak bildiğim tek şey Çakçur Mahallesi'ndeki Kurultay İlkokulu idi. Evet bizim eve biraz uzaktı ama 10 gün kalınacak ne vardı ki?
Velhasıl, Çerkez Aslan evine döndü. Yanında getirdiği çantanın içinde parti kitapçıkları ve üç fotoğraf vardı. O fotoğraflardan birini bu yazıda paylaşıyorum.
Fotoğrafın solundaki kara yağız kişi Aslan Çelik. Onun yanında Sivas Milletvekili Mustafa Kemal Palaoğlu duruyor, Bülent Ecevit'in sağındaki kişi ise Gürün'ün diğer delegesi Mehmet Çiftçi...
Maalesef diğer iki fotoğraf kayıp. Birinde Ecevit'in, babama el yazısıyla ve hayli uzun bir teşekkür metni vardı. Uzun yıllar onunla gelene gidene hava attığımızı hatırlıyorum. Diğer fotoğraf ise Mehvibe ve İsmet İnönü ile çektirilmiş kalabalık bir fotoğraftı. Kayıpların acısını bu yazıyı yazarken tekrar yaşadığımı itiraf etmeliyim.
Sonra olanları hepimiz biliyoruz. Dağa taşa Karaoğlan yazılan yıllar... Babamın binlerce gönüllü gibi işi gücü bırakıp köy köy Ecevit için oy toplaması...
Ve 1973 seçimlerindeki zafer, MSP ile koalisyon, ardından Kıbrıs Harekâtı!
Sonra hükümetin dağılışı... 1. MC Hükümeti'nin kuruluşu... Sonra, CHP'nin tarihindeki en büyük sandık başarısı gösterdiği 1977 seçimleri... Sonra azınlık hükümetleri, 2. MC vs derken12 Eylül 1980... Her şeyin ayarının bozulduğu kırılma anı!
12 Eylül'den sonra babam gibi çok sayıda "Ecevitçi", onun bir gün yeniden partiye döneceği, onları yeniden toparlayacağı umuduyla yaşadı. Ne var ki Ecevitler kapılarını eski CHP'ye çoktan kapatmışlardı.
Zor bir ikilemle baş başa kalmıştı. Ya Ecevit'i ya CHP'yi seçecekti. Tercihini partisinden yana kullandı.
1990'ların başında onu uzun yıllardır karşılaşmadığı bir kuzeniyle buluşturdum. Kuzenin ilk sorusu: "Aslan Abi halen Ecevitçi misin?" oldu. "Değilim... Ecevit bile Ecevitçiliği bıraktı, bize de başka yol bırakmadı" diye yanıtladı.
Siyaseten çok sayıda hayal kırıklığı yaşasa da Ecevit sevgisi hiç bitmedi.
Hatta 2016'da hayatını kaybetmeden evvel okuduğu son kitap, o sene yayımlanan (bu yazıyı yazarken de çok faydalandığım) Mustafa Çolak'ın Bülent Ecevit kitabı idi. Hastane odasında ondan kalan son eşyaları toplarken kitabı da çantaya koymuştuk.
Aydan Çelik kimdir? Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu. İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu. Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı. 2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu. 2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı. Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi. Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor. |
Sırrı Süreyya Önder’in kızı Ceren Önder Kandemir, AKM’deki törende Neşet Ertaş’ın sesinden Allı Turnam’ı dinletince hafızam beni çeyrek asır öncesine götürdü. Fakir Baykurt’un cenaze töreninde kızı Işık Baykurt da bize aynı türküyü dinletmişti
Bugünlerde Kanal İstanbul hattındaki inşaatlar vesilesiyle tekrar gündeme gelen Sazlıbosna Barajı, sadece şehrin önemli su kaynaklarından biri değil; aynı zamanda leyleklerin yaşam ve konaklama alanı
© Tüm hakları saklıdır.