09 Mayıs 2023
Tükenmiş bir söylem nedir? Bu söylemin vaatleri eskimiştir, ekşimiştir. Saatleri durmuştur, hatta geri kalmaya başlamıştır; ileriye doğru bakacak bir gücü kalmadığından ve her türlü çıkışın kapalı hale getirildiği için ancak nefret saçarak ilerleyebileceğini zanneder. Bu, tükenmeyen bir dilyetisi sesinin duyulması için atılan çığlıktır.
1956'ta Fethi Naci "İnsan Tükenmez" adlı, yazılarını topladığı bir kitap yazmıştı. Geleceğin aydınlanmasını beklediği yıllarda, umutlu insanın tükenemeyeceğinin, ileriye baktığının altını çizmek istemekteydi. "Her nesnenin öznel bir realitesi" olduğunu yazmıştı. Buradan çıkan fikir ise herkesin kendi öznelliğinde yatan duyguların ve düşüncelerin nesnelliği değil, ama perspektifleri olduğuydu. Tükenmiş bir söylemin ise ne realitesi ne de öznelliği kalmıştır. Sadece nesnel olarak bitmişliğin görüntüsünü veren bir sesi duyabiliriz, isterse gürleyen bir ses olsun; ama bu söylemin gürlemesinin ardında "kükreyen bir fare" yatmaktadır. Leonard Wibberley'in metni birçok kez hem tiyatroda hem de sinemada (Jack Arnold'un yapımı) gösterildi. Bir boş sedanın tehlikeli gürlemesi ve kükremesinin cılızlaşmaya başlayan sesinin tükenmişliği söz konusudur bu hikâyede. Şarap yapımcılarının (cılız bir ülke olan Fenwick ile süper güç ABD arasında) rekabetini konu alan "Kükreyen Fare" metni güçlünün zayıf karşısındaki eşitsizliğini konu etmektedir. Zayıf ülkenin güçlü ülkeye, nerdeyse stratejik ve sembolik bir şekilde savaş ilan etmesinin hikâyesidir. Ve bir laboratuvarda deneye alınan içi boş bir "Super H" bombasının küçük deliğinden çıkan canlı bir farenin hikâyesidir. Güçlü zayıflıyorsa o halde tükenmiş bir söylemin içinde savaşa karşı koyarak kendisini yok edecek son adımı atıyordur. Zayıf gibi duranın, kadayıf gibi bir kuvvete yerleşen büyüğün kofluğunu kurnaz bir hamlede bertaraf etmesini ortaya koymaktadır.
Tükenmiş olan söylemin söyleyecek bir şeyi kalmamıştır; çünkü kendi laflarına artık kendisi de inanmamaya başlamıştır. Böylece, söylenenlerin ve vaatlerin geleceği olmadığında ve sonunda yapılamayacakların vaatleri birikmeye başladığında, zavallı bir gülüşle ulufe dağıtan iktidar sahiplerinin çıkmazına benzemeye başlar. Tükenmişliği de buradan türemektedir.
Türk Dil Kurumu'na bakıldığında, tükenmenin karşılığı olarak "bitme" veya "sona erme" verilmekte. Zaten tükenmiş bir söylemden sonra sadece sona eren bir sesin son titremesi kalmaktadır; çünkü tükenmişliğin verdiği başka bir duygu da korkudur. Korku ve ardından da titreme ile birleşen bu söylemin gidebileceği bir noktanın imkansızlığına saplanmış bir sesten başka bir şey duyulamaz olur. Sesin kükremesi ise "son imkân" olarak arkada durmaktadır. "Son bir imkân olabilir mi?" sorusunun ardında ise ancak tükenmemiş şeyler kaldıysa bu mümkündür.
Yine bu kelimenin ardında eş anlamlı duran "yılgın" vardır. Yılmış olanın yılgınlığı nefesinin tükenmesinden gelir; çünkü artık hiçbir şeye mukavemet edemeyen seslerden yapılmış cümlelerin içerikleri doldurulamamaktadır. Sesler duyulur; ama anlamlarının gerçeğini işittirme imkanlarını yok olmuştur. Yılların verdiği bitkinlikle birlikte tükenme yorgunluğu da aşıp geride bırakmıştır. Yorgun bir ses dinlenebilir; tekrar güç kazanabilir, ama tükenmiş ve bitkin hale girmiş olan bir sesin söyleminde duyulacak pek bir şey kalmamıştır. Boşa dönen tekerlekler gibi olduğu yerde sayan, patinaj yapma sesini andıran söylemin kendisi, ilerlemek için önce yorulmuş, sonra da bitkin hale gelmenin verdiği güçsüzlüğü yaşamaktadır. Yorgunluk artık arkada kamıştır. Ve, şimdi sadece bitkinleşmiş sesin söyleminin tükenmişliği kalmıştır. Bitik olan bir söylemin son nefesinin enerjisini yaymayı başarması güçtür. Güçsüz bir enerji ise tükenmeye yüz tutmuş bir enerjidir: "Bir atımlık kurşunu kalmıştır" ve zaten o yüzden "kurşunları" söz konusu edebilmektedir.
Tükenmiş bir söylemin artık söyleyecek sözü bile kalmamıştır. Bu, aynı zamanda, hastalıkta bir erime hâlidir. Hastalanmış titrek bir sesin zayıf sedasıdır. Bir bakıma nesli daha tükenmemiş olan siyasi popülist bir söylemin sesinin ardındaki her türlü enerjik ve güçlü vaatlerin sonuna gelinmesidir. Sesi değil sadece görüntüsü kalmış bir fikirsiz-lik ve gerçeksiz-lik durumunun verdiği görünümdür. Ahı gitmişi vahı kalmış olandır. Eski güzelliğini ve çekiciliğini yitirmiş olanın tükenmiş söylemdir.
O zaman bitmiş ve tükenmiş bir söylemden beklenen bir şey geriye kalmamıştır. Derme çatma olan, dağınık ama enerjik bir söylemin sözünün kalmadığının resmidir.
Bakışlarımızı ileriye doğru döndürme zamanı, o halde, gelmiş ve çatmış demektir.
Ali Akay kimdir? Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir. Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. |
İnsan ve doğa, dengeleri birlikte işlediğinde ancak sağlıklı bir şekilde yaşayarak birbirilerimizle ilişki içinde olabilme şansına sahip olduğumuzu öneren Anaksimandros’u bugün tekrar hatırladığımızda dengenin önemini de hatırlayacağız belki de?
“Bir Daha Asla” sözünü unutursak bugün, nasıl bir tarih içinde kalıp yaşamaya devam edeceğiz?
Güney Amerika kıtasından, yani Batı dışından gelen ve François adını kullanan, Asizili Aziz François’nın öğretisini öne çıkaran ilk Papa olmasıyla, Papa Franciscus’u Tanrı kutsayacak ve iyi niyetliliği Kilise’nin tarihinin içinde yer alacaktır
© Tüm hakları saklıdır.