04 Temmuz 2023

Yaz geldi ve boğulma sezonu açıldı

Her yıl önlenebilir olmasına karşın boğularak vatandaşlarımızı kaybetmeyi sürdürüyoruz

Bu yazıyı yazmama vesile olan T24'te pazar günü Türkiye'de bir ayda 55 kişi deniz, göl ve göletlerde boğuldu şeklinde verilen haber oldu. Yaz aylarında havaların ısınması ile serinlemek amacıyla deniz, göl ve benzeri alanlara gidenlerle birlikte boğulma sezonu da açılmış oluyor. Türkiye'de her yıl yaklaşık olarak 900 kişi suda boğulmak suretiyle can veriyor.

Birleşmiş Milletlerin her yılın 25 Temmuz gününü 'Dünya Boğulmayı Önleme Günü' olarak ilan ettiğini de bu vesile ile hatırlatmış olalım. Buradaki asıl vurgunun ise suda boğulmanın bir kader değil önlenebilir bir kaza olduğu gerçeğinin altını çizmek olduğunu belirtmeliyiz.

Sevgili dostum rahmetli Cem Can* tam yirmi dört yıl önce boğulmalar kanıksanamaz başlığıyla bir yazı kaleme almış ve "Suda boğulmalar önlenebilir kazalardır. Önlemin olmadığı yerde hem idari hem de kişisel ihmal vardır" diye yazmıştı. Yazısında "Boğulanlar son nefeslerini sessiz ve yalnızlık içinde verdiklerinden mi, neden kimse boğulmaları önleme sorumluluğunu üstlenmiyor?" sorusunu yöneltmişti. Onun bıraktığı yerden bugüne yaklaşık çeyrek asır bir zaman geçti ve yazısının sonunda belirtmiş olduğu gibi 'her yaz olduğu gibi boğuluyoruz… Her gün… Onlarca… İnsan…Karasal Akdenizli! Sonbahara, Kış, İlkbahar, cehennem… Tam gaz devam ediyor ve her yıl önlenebilir olmasına karşın boğularak vatandaşlarımızı kaybetmeyi sürdürüyoruz. Oysa yapabileceğimiz pek çok şeyin var olduğunu ve eğer gerçekten istenirse bu sorunu en alt seviyeye indirebileceğimizi de gayet iyi biliyoruz. Bunun yolu ise daha ilkokul düzeyinde çocuklarımıza yüzmeyi öğretmekten geçiyor. Hatta işimize gelmediğinde sıkça vurgu yaptığımız 'elin gavuru' bunu sadece öğretmekle kalmıyor daha o yaşlarda hem mayo ile hem de kıyafet ile yüzme konusunda eğitim vermek suretiyle önlemini alma yoluna gidiyor.

Tabii bu yaşadıklarımızın bir diğer önemli arka planı söz konusu ki, bu ise bizim ülke olarak spor yapma kültürü ile bir türlü bağdaşamamış olmamızdır. Son yirmi beş yıl yıl içerisinde ülkemizin yaşadığı dönüşüm süreci içerisinde bir taraftan tatil kültürü giderek daha fazla yerleşik bir hâl aldı. Öte yandan orta sınıfın görünür olması ile eğitim olgusunun yanına boş zaman etkinlikleri içerisinde farklı spor dalları ile uğraşma saatleri ve buna ayrılan maddi boyutta eklendi. İçinde bulunduğumuz dönemde büyük plajların tamamında cankurtaran bulundurma zorunluluğu bulunuyor. Benzer şekilde otellerde de durum farklı değil. Buna karşın iç bölgelerde sulak alanlarda özellikle dere, göl ve göletlerde serinlemek için suya giren kitle için ise durum müthiş bir belirsizlik içermekte. Anadolu Ajansı'nın verilerinden hareketle geçilen haberde de Konya, Gaziantep ve Diyarbakır'da 2'şer, Kırıkkale'de 3, Şanlıurfa da bir kişi olmak üzere on kişinin 29 Haziran tarihinde boğularak hayatını kaybettiği belirtilmiştir.

Yaşadıklarından ders çıkartmak ve çözüm üretmek yerine kader kavramına başvurmayı yeğleyen bir kültürel yapıda, boğulmak da adeta bir fıtrattır! Yaşamayı ve yaşatmayı beceremeyen kültürlerin ölümü yüceltmeleri ve ölüm üzerinden olan biteni normalleştirmeleri kaçınılmazdır. Oysaki biraz çaba ve önlem ile kolaylıkla halledilebilecek olan meseleler bizim coğrafyamızda kader halini alıyor. Okul döneminde, yaz kamplarında bütün çocuklarımıza yüzme öğretebilecek potansiyele sahibiz ancak bu potansiyeli kullanmak yerine ölümleri seyretmeyi tercih ediyoruz. Siyasetin sadece paranın dolaşıma sokulması, yasaklar getirilmesi, büyük büyük binalar yapılması vb. gibi insan hayatına dokunduğunu zannettiğimiz eylemlerden ibaret olduğunu zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz.

Bu ülkede spor ile hiçbir zaman insani temelde bir bağlantı kurulamadığı için, bizler siyasetin aynı zamanda insanın daha iyi koşullarda yaratılmasına olanak sağlayan bir eylemlilik biçimi olduğu gerçeğini bir türlü göremedik/yaşayamadık. Daha yaşanası bir çevrede, ülkede, insanca ve insani duyarlılıklar geliştirecek olanaklara sahip bulunarak yaşayabilecek insanlar olma özlemimizin içerisinde kanıksanmayan boğulmalar da bulunmaktadır. Bu ülkede yıllardır insanlarımız bir hiç uğruna yeterince öldüler, artık yeter! Yaşasınlar ve de iyi yaşasınlar ki, onlar da yaşatabilsinler!


* Cem Can, İlkelerimizi Kim Yazacak-Fan Etik Yazıları 2; Yay. Haz. Ahmet Talimciler-Hakan Can, Moss Spor, 2012-İstanbul

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi” başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.  

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır.  Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

-Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) 

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Her yerden geliyorlar

Giriştiğiniz her noktada tarih yazma başarısı kadar 6-0 gibi sonuçlarla da tarihteki yerinizi alma sorunu ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu yüzden klişelerin normalleştirici ve rutinin içerisine sıkıştırıcı olduğu meselesi karşısında uyanık olmak durumundayız

Şeref, büyüklük ve vasatlığa dair

Taraftarlığı bırakın taraftarlar yapsın, medyanın gazıyla ortalığı tutuşturmaya yol açacak sözler söylemekten imtina etmeniz sizin açınızdan çok daha yararlı olacaktır

Futbolda eşitsizliğin bedeli

Tuğrul Akşar, yapmış olduğu çalışmalarla ülkemizde spor ekonomisi alanındaki açığı adeta tek başına kapatma beceresini üstlenmektedir. Ülke sporuna yön verenlerin ve yön vermeyi düşünenlerin 'Futbolda Eşitsizliğin Bedeli" kitabını da okumalarında büyük bir yarar söz konusudur

"
"