Mike Davis, her şeyi bilen kamyoncu!

“ABD'nin 1960’lı yıllarda keskinleşen radikalizmi, siyahi kent yoksullarıyla beyaz öğrencilerin işbirliğinin bir ürünüydü. Mike Davis ise beyaz radikal önderlerin hemen hepsinin aksine, sapına kadar işçi bir ailenin çocuğuydu, ekmek kavgası nedir bilirdi.”

10 Kasım 2022 22:00

Amerikan ‘68’inin en önde gelen yazarlarından ve eylemcilerinden Mike Davis, birkaç hafta önce, geçtiğimiz ayın 25’inde hayata veda etti. Ömrünün son dört yılı kanser ve Koronavirüsü ile mücadele içinde geçti. Bu çileli son merhalesine bile Amerikan politikasının inceliklerinden Los Angeles tarihine, milliyetçiliğin doğasından çevre felaketine, uluslararası siyasetin çehresinden Koronavirüs pandemisinin içyüzüne kadar apayrı konularda üç kitap, sayısız makale ve röportaj sığdırdı. Külliyatı otuzun üzerinde kitaptan, yüzlerce makaleden müteşekkil. Şehircilik, araba bombalamanın tarihi, 19. yüzyıl sömürgeciliği, çevre sorunları... Uzman derecesinde el attığı konular saymakla bitmez. Tüm insanlık için adil, güzel, anlamlı bir yaşama adadığı ömründe bu idealinden zerre ödün vermedi. Bildiğini, düşündüğünü dile getirdi, söylediği gibi de yaşadı.

ABD'nin 1960’lı yıllarda keskinleşen radikalizmi, siyahi kent yoksullarıyla beyaz öğrencilerin işbirliğinin bir ürünüydü. Mike Davis ise beyaz radikal önderlerin hemen hepsinin aksine, sapına kadar işçi bir ailenin çocuğuydu, ekmek kavgası nedir bilirdi. 16 yaşında okulu bırakıp önce mezbaha işçiliği, sonra kamyonculuk yaptı. Amerika’daki ırk ayrımcılığına son vermek üzere başladığı hürriyet ve eşitlik mücadelesi yıllar içinde farklı biçimler aldı. Yasal ayrımcılığın son bulmasıyla eşitsizliğin son bulmayacağını yaşıtlarından evvel kavradı, kavradığı anda da kendi kökenlerine dönerek çözümü işçi sınıfının ortak mücadelesinde gördü. Bir daha da bu fikrinden dönmedi.


Mike Davis San Diego'da evinde. Temmuz 2022.

‘60’ların heyecanı sönümlenince o yılların radikalleri ya kendi ömürlerini tüketen uyuşturucu ve alkolizm yüklü yaşamlara gömüldüler (Huey Newton), ya politikayı hepten bırakıp taraf değiştirdiler (Jerry Rubin), ya da hızlı gençlik yıllarını bir hoş anı olarak geride bırakıp ‘yorgun demokrat’lara dönüştüler (Tom Hayden). Mike Davis ise politikaya Marksist olarak devam etti. Bir müddet Komünist Parti kitapçısını işletti, fakat bir Sovyet bürokratını dükkândan döve döve kovduğu için atıldı. Şoförlüğe döndü. Şoförlükten tekrar ayrılıp düşünsel dünyaya nasıl döndüğü ise şaibeli. Bir rivayet, bir grev sırasında grev kırıcı bir şoförün aracını grevcilerin üzerine sürdüğü, Davis’in de adamı kıstırıp dövdükten sonra tutuklandığı yönünde. Bir ikinci rivayet ise aynı grevcilerin aralarında 400’er dolar toplayıp grev kırıcı şoförü vurdurmak istediğini, Davis’in ise bu durumun siyasi yetersizliğine içerleyerek işten ayrıldığı şeklinde.

Şu veya bu biçimde 28 yaşından sonra döndüğü akademide de uzun süre tutunamadı. Bir bursla İrlanda ve İskoçya’ya gitti, Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı için çalıştı, hatta birlik yanlılarınca bir ara kaçırıldı. Bir ara tekrar kamyonculuğa döndü. Daha sonra City of Quartz (Kuvarstan Şehir) kitabı haline gelecek olan tezi reddedildi. Nihayet 1990’da yayınlanan City of Quartz, iki yıl sonra Los Angeles siyahilerinin isyan etmesiyle beraber şöhrete kavuştu. Davis ancak o zaman akademik bir kürsü edinebildi.

Bağrından kopup geldiği emekçi sınıfı bir kere kendi gönlüne ve zihnine yerleştirdikten sonra bir daha onu bırakmadı. 1990’lı yıllarda yaşadığı, kendisini ‘öz evladı’ saydığı Los Angeles bölgesinde bir yandan çevre felaketleri, bir yandan göçmen karşıtı çeteleşme ve politikalar yükselince bu alanlara da kafa yormaya başladı. Kanserle mücadele içinde geçen 2018 yılında yayınladığı Old Gods, New Enigmas (Eski Tanrılar, Yeni Bilmeceler) kitabını tamamen bu üç konuya vakfetti. Kitabın en uzun kısmı, dünya işçi mücadelelerinin teorik bir tahlilinden ibaret. Bir başka makale milliyetçiliğin Marksizmdeki yerine ilişkin. Kitabın geri kalanı ise sanki bir iklimbilimcinin elinden çıkmış gibi. Öyle geniş bir ufuk ve derin bir birikim...

Ancak Davis’te akademik, gizli kapaklı bir dilin yahut bilgiççe bir ukalalığın zerresi bulunmaz. 1986 tarihli ilk kitabı Prisoners of American Dream (Amerikan Rüyasının Mahpusları) eserinden beri tüm yazdıklarında iki öğe hâkimdir: düşüncenin berraklığı ve amansız bir gerçekçilik. İlk kitabında Reaganizm kisvesinde neo-liberalizmin yükselişini açıklarken medyanın göz boyaması, işçi sınıfının karnının tokluğu, sırtının pekliği, vb. sözümüz ona ‘sofistike’ açıklamaları elinin tersiyle iter, bunun yerine yüz yıllık sınıf mücadeleleri ve yenilgileri tarihini anlatmaya girişir. Los Angeles tarihini anlattığı ikinci kitabı City of Quartz (Kuvarstan Şehir) ise Adorno, Horkheimer, Baudrillard gibi ‘filozof krallar’la hesaplaşmalarla doludur. Adorno’nun Hollywood Bulvarı’na şöyle yan gözle bir baktıktan sonra bin dereden su getirerek anlattığı ‘kültür endüstrisi’ kuramına Davis, sanki mezbahada et keserken başını bir an kaldırıp terslenir gibi “Adorno bir kerre olsun Los Angeles’ta siyahi bir caz kulübüne gitmiş mi? Bir kerre olsun dönemin işçi grevlerinde sopa yemiş mi polisten?” diye cevap verir. 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısı karşısında New York ahalisinin ahvalini anlatırken Freud’un ‘tekinsiz’ (unheimlisch) kavramını yahut Bloch’un 20. yüzyıl şehirciliği üzerine fikirlerini, kamyon direksiyonunu salladığı rahatlıkta kullanır. 2000’li yılların Kaliforniya valisi, ‘Vali-natör’ Arnold Schwarzenegger hakkında yazılarında sanki Arnold’u bir barda kıstırsa tepeleyecekmiş gibi bir öfke ve dürüstlük hâkimdir. (Birincil adla hitap tamamen Davis’e ait!)

Bu gerçekçiliği ve düşünce namusunu asla bırakmadı Davis. Ya da bu özellikler onu bırakmadı. Daha 2000’li yılların ortalarında hem SARS salgınına vakfedilmiş bir kitapta, hem de Planet of Slums (Gecekondu Gezegeni) kitabının sonunda insanlığı Koronavirüs benzeri salgınlar konusunda bağıra bağıra uyardı, dinleyen olmadı. Bu arada 2006 tarihli Gecekondu Gezegeni’ndeki ‘varoşların isyanı’ öngörüsünün daha on yıl geçmeden 2010-2013 yılları arasında Tunus’tan Brezilya’ya, Türkiye’den Yemen’e doğrulandığını belirtelim.

Yalnız bu gerçekçiliğin yer yer kötümserliğe kaçtığı da bir hakikat. Geçen yılın sonlarında yayınladığı bir yazıda şöyle diyordu Davis:

“Herkesin ağzında ara dönemle ilgili Gramsci alıntısı, ama bu alıntı yeni bir şeylerin doğmakta olduğunu ya da doğabileceğini varsayıyor. Benim şüphelerim var.”[1]

Varoşların isyanını da, Koronavirüs pandemisini de, daha evvel 1992’deki Los Angeles siyahilerinin ayaklanmasını da berrak bir şekilde öngören Davis, görünen o ki, ömrünün son yıllarında Sudan, Cezayir, Peru, Şili gibi sınırları ne olursa olsun önemli atılımları göremeyecek kadar yenilgi dolu bir ruh haline girmiş. Ancak böyle bir karamsarlığın, 6 Ocak kongre baskınına gülerek yaklaşarak faşizm tehlikesini görmezden gelen genel iyimser tavra kıyasla bin kez daha anlamlı olduğu da hakikat. Walter Benjamin’in tabiriyle ‘karamsarlığın örgütlenmesi’, geleceğe dair umut kadar önemlidir her ileri atılım için.

Son zamanlarda sosyal medyada paylaşılan çok hoş bir anekdot var. Irkçılığa karşı mücadele içinde yetiştiği dönemde genç eylemci Mike Davis, Herbert Marcuse’yi arıyor. Marcuse, Davis’e “Gel sana bira ısmarlayayım” diyor. Sonra oturup her şeyden konuşuyorlar, Marcuse 1918 Alman Devrimi sırasında nasıl Rosa Luxemburg’a kuryelik ettiğini anlatıyor. Dünya solunun üç nesli, fiziken değilse bile aynı sofrada bir araya geliyor.

Şimdi insanlık bu namus işçisinden, bu her şeyi hakikaten bilen kamyon şoförü bilgeden yoksun kaldı. Bu ebedi genç, son nasihatlerini bize kanserle cebelleşirken verdi, gitti. Yeri kısa zamanda doldurulur mu, bilinmez. Ama belki Tunus’un, Hartum’un, Sao Paolo’nun, İstanbul’un, yahut yine Los Angeles’in kenar mahallesinde yetişen bir ‘bitirim aydın’ çıkarır yeni nesil. O aydının vazifesi de Davis’le, Davis üzerinden Marcuse’yle, Marcuse üzerinden Rosa’yla ve ezilenlerin bilcümle güzel, temiz, namuslu aydınıyla hemhal olmaktır.

 


[1] Söz konusu Gramsci alıntısı şöyle: “Eski olan ölmek üzere, ancak yeni olan doğamıyor. Bu ara dönemde binbir türlü habis belirti ortaya çıkıyor.”