25 Mayıs 2023 17:00
31 Mayıs – 7 Haziran tarihleri arasında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla düzenlenecek 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali için geri sayım başladı. Gösterimleri Büyülü Fener Kızılay Sineması’nda gerçekleşecek festivalde dokuz bölümde dünyanın dört bir yanından toplam 64 film izleyiciyle buluşacak.
Türkiye’nin ilk kadın filmleri festivali 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu yıl “Daha Fazlası, Daha Azı Değil” temasıyla düzenleniyor. İlk kez düzenlendiği 1998 yılından bu yana kadın emeğini görünür kılan, kadın hareketiyle birlikte güçlenen, sinema sektöründeki kadınlar arasında bir iletişim ağı kuran Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde bir kez daha kadınlar ve sinema başrolde olacak.
Festivalin afişleri ve görsel kimliği, grafik tasarımcı Kibele Yarman'ın imzasını taşıyor. Festivalin Daha Fazlası, Daha Azı Değil temasından yola çıkan Yarman, festival için hazırladığı üç farklı afişte kadınların hak mücadelesini ve sinemadaki yerlerini afiş için seçtiği fotoğraflarla vurguluyor.
26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Büyülü Fener Kızılay Sineması’nda gerçekleşecek gösterimleri için biletler tam 40 TL, öğrenci 20 TL olarak 27 Mayıs saat 12.00’dan itibaren www.biletinial.com üzerinden ve Büyülü Fener Kızılay Sineması gişesinden satışta olacak.
Ankara Büyükşehir Belediyesi öğrencilere 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nde 1000 bilet hediye ediyor. Öğrenciler, Büyülü Fener Kızılay Sineması’nda festival boyunca her gün saat 11.00’de dağıtılmaya başlanacak kontenjan dahilindeki askıda biletleri alıp, o günün Uçan Süpürge seanslarından istedikleri filmi ücret ödemeden izleyebilecekler.
Festival, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya Belediyesi, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, Goethe Institut, Fransız Kültür Merkezi, Kendine Has, İstanbul Vakfı, Last Penny gibi değerli kurumların katkılarıyla gerçekleşecek. Programda ülkelerinin filmleri gösterilen Avusturya, Danimarka, Kanada, Lüksemburg, Meksika elçilikleri de festivale destek verdiler.
Uçan Süpürge Ödülleri Açılış Gecesinde Sahiplerine Verilecek! Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin her yıl sinemadaki kadın emeğinin altını çizmek, yeni kuşak kadın sinemacıları cesaretlendirmek üzere verdiği ödüller 31 Mayıs akşamı düzenlenecek açılış gecesinde sahiplerine takdim edilecek. 26. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde Onur Ödülü oyuncu Tilbe Saran’a, Bilge Olgaç Başarı Ödülleri oyuncu Asiye Dinçsoy, yönetmen-senarist Belmin Söylemez ve kurgucu Selda Taşkın’a, Genç Cadı Ödülü ise oyuncu Öyküsu Özyürek’e verilecek.
Festivalin Özel Gösterimler bölümü kapsamında; Tilbe Saran’ın başrolünde olduğu Çekmeceler, Asiye Dinçsoy’un rol aldığı Toz Bezi, Selda Taşkın’ın kurgusunu yaptığı Ela ile Hilmi ve Ali ile Öyküsu Özyürek’in rol aldığı Cehennem Boş, Tüm Şeytanlar Burada filmleri izleyiciyle buluşacak.
Festivalde bu yıl Bilge Olgaç Başarı Ödülü’ne layık görülen Belmin Söylemez’in ise kısa film ve belgesellerinden oluşan retrospektifi ile gösterildiği festivallerden ödüllerle dönen son filmi Ayna Ayna’nın gösterimi yapılacak. Belmin Söylemez: Şehirde Kâinatı Aramak adlı retrospektif kapsamında; Söylemez’in Bıyık, ZAP!, Dalgalar, Pencereler, Hayatımın Fotoğrafı, 34 Taksi, Bugün İstanbul Ne Kadar Güzel ve Bilge Olgaç ve Öğrencisi adlı kısa ve orta metraj belgesel filmleri izleyiciyle buluşacak. Her Biri Ayrı Renk Festivalin FIPRESCI Ödülü’ne aday filmlerin yer aldığı bölümü
Meksika’dan Litvanya’ya İsveç’ten Şili’ye dünyanın farklı ülkelerinden yapımlar bir araya geliyor. Antrenörlerinin görevden alınması, yetersiz imkânlar ve Kovid-19 Pandemisi gölgesinde 2020 Olimpiyatları’na hazırlanan senkronize yüzme sporcuları Mısra ve Defne’nin öyküsünü anlatan Ekin İlbağ ve İdil Akkuş’un imzalı Düet bölüm kapsamında gösterilecek. 2022 Antalya Altın Portakal ve 2023 İstanbul Film Festivalleri’nden ödülle dönen Düet, iki profesyonel sporcunun dünyası üzerinden sporda kadın olmanın zorluklarını ve cinsiyet ayrımcılığını da gözler önüne seriyor.
Nataša Urban, CPH:DOX ödüllü heyecan verici belgeseli Güneş Tutulması / The Eclipse ile yıllar sonra ardına bakmadan gittiği ülkesine geri dönüyor ve eski Yugoslavya'da işlenen savaş suçlarını ve soykırımı anlatıyor. Hem kolektif hem de kişisel hafızayı yansıtan film, 16 mm ve manipüle edilmiş Super-8 görüntülerini harmanlarken, o dönem yaşananların nesiller üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor.
Sofia’dan Hong Kong’a, Amsterdam’dan IDFA’ya gösterildiği festivallerde ödüllere layık görülen Lea Glob imzalı Apolonia, Apolonia sanat dünyasında yerini bulmaya çalışan bir kadının 13 yıllık portresi. Film her ne kadar Apolonia’nın hikâyesi gibi görünse de aslında yönetmen Lea da dahil tüm kadınların hikâyesi. Filmde bir kadın olarak ataerkil dünyada kendini kaybetmeden nasıl başarılı olunabileceği, aşılması gereken engeller, yapılması gereken fedakarlıklar gözler önüne seriliyor.
Yönetmen Marija Kavtaradze’nin 2022 Sundance Film Festivali’nde Dünya Sineması - Dramatik bölümü Yönetmen Ödülü’nü kazandığı Yavaş / Slow biri dansçı diğeri işaret dili tercümanı olan iki kişinin aşkına odaklanıyor. Bedenleri ya da sessizlikle kendilerine ifade eden çiftten birinin aseksüel olduğu gerçeği, onları fiziksel olarak birbirlerine ulaşabilmek için doğru ifade biçimini aramaya yönlendiriyor. 16 mm ve tamamen el kamerasıyla çekilen Yavaş, yakınlığı duygusal, fiziksel ve zihinsel yönleriyle tartışmaya açıyor.
Bölümün bir başka yapımı Meksikalı yönetmen Lila Avilés imzalı Totem. 2022 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan ve festivalin favorileri arasında gösterilen film bir aileyi yedi yaşındaki kız çocuğu Sol’ün gözünden anlatıyor. Ölüm, kayıp ve hayat üzerine derin gözlemleri doğal bir akış ve karmaşık karakterlerle yakalayan Totem, Sol’ün hem aile fertleri hem de doğayla ilişkisini de dokunaklı bir şekilde çiziyor.
Manuela Martelli’nin oyunculuktan yönetmenliğe geçtiği ilk filmi 1976, burjuva bir ailenin üyesi Carmen’in Pinochet karşıtı direniş hareketine vicdanının rehberliğinde dahil olmasını konu alıyor. Dünya prömiyerini 2022 Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin 15 Günü bölümünde yapan film ile Martelli, Şili’de Pinochet diktatörlüğünü sorgulayan yönetmenler arasında önemli bir yer ediniyor.
Marusya Syroechkovskaya’nın 12 yıllık bir sürede çektiği, onlarca ödül sahibi belgeseli Ölü Bir Arkadaşı Kurtarmak / How To Save a Dead Friend, kişiselden yola çıkarak Putin Rusyası’nın kırılgan ve toplumun kenarında yaşayan bireyler üzerinde yarattığı geleceksizlik hissi üzerine akıldan çıkmayacak bir portre çiziyor.
Arjantinli yönetmen Melisa Liebenthal’in kurmaca ile belgesel arasında ince bir çizgide başarıyla gezinen filmi Denizanasının Yüzü / Face of the Jellyfish, Her Biri Ayrı Renk bölümü kapsamında festivalde izleyiciyle buluşacak. 2022 Berlin Film Festivali’nin Forum bölümünde yer alan ve Güney Amerika’nın önemli festivallerinden Mar del Plata’dan En İyi Yönetmen Ödülü ile dönen film, kimlik konusuna yaratıcı, hafif ve eğlenceli bir üslupla bakıyor ve “Yüzümüzden bağımsız bir kimlik inşa edebilir mi ya da imajımızın ötesinde biri olabilir miyiz” sorularına cevap arıyor.
Luis De Filippis’in Toronto, San Sebastian ve Rotterdam başta olmak üzere gösterildiği tüm festivallerde büyük ilgi gören ilk filmi Dün Gece Söylediğin Bir Şey / Something You Said Last Night, yirmili yaşlarındaki yazar adayı Ren ve küçük kız kardeşi Siena’nın başrolde olduğu ebeveynlerle isteksizce çıkılmış bir aile tatilinde geçiyor. Farklı türden bir trans hikâyesi sunan yapım, pek çok klişeyi başarıyla yıkıyor ve Ren karakterine hayat veren Carmen Madonia trans kadın Ren rolünde dikkatleri üzerine çekiyor.
Bask yönetmen Estibaliz Urresola Solaguren’in 2023 Berlin Film Festivali ana yarışmada prömiyerini yapan filmi 20.000 Arı Türü / 20,000 Species of Bees kendine farklı isimlerle hitap edilmesinden hoşnut olmayan sekiz yaşındaki bir çocuğun ailesinin yanında kendi benliğini keşfetme hikâyesi. Ailenin kadınlarının da kendi hayatlarıyla arzularını sorguladıkları filmin başrolünde yer alan sekiz yaşındaki Sofia Otero ise Berlinale’de ödül alan en genç oyuncu olarak tarihe adını yazdırdı.
Maryam Touzani imzalı Fas’ın 2022 Oscar adayı olan Mavi Kaftan / Blue Caftan, dünya prömiyerini 2022 Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yaptı. Mavi Kaftan, “aşk aşktır” cümlesini açık bir kalp, iyi yürekli karakterler ve çatışmanın yerine anlayış ile sevgiyi koyarak işliyor.
Valentina Maurel’in Selanik Film Festivali En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, Locarno Film Festivali En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu, San Sebastian Film Festivali Latin Ufuklar En İyi Film başta olmak üzere pek çok ödüle sahip ilk filmi Elektrikli Düşlerim / I Have Electric Dreams festivalde izleyiciyle buluşacak. Film, annesi, kız kardeşi ve kedisi yerine uzun süre önce onlardan ayrılan babasıyla yaşamak isteyen Eva’nın etrafında kimsenin yetişkin olmadığını fark etmesiyle kendi yolunu çizmeye çalışmasını anlatıyor.
Oyuncu, senarist ve yönetmen Angela Schanelec, geçtiğimiz aylarda dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandığı Müzik / Music adlı filminde babasını öldürüp annesiyle evlenen Oedipus mitinden esinleniyor. Filmde, Jon’un Yunan dağlarında doğar doğmaz evlat edinilmesiyle başlayan hikâyesi trajik bir trafik kazası sonrası girdiği hapishanede görme yetisini kaybetmesiyle devam ediyor ve her kaybına karşılık bir şey kazanmaya başlıyor.
Günümüzün en önemli sinemacıları arasında yer alan Joanna Hogg, Souvenir 1 ve 2’nin ardından yine otobiyografiden yola çıkan anlatılarının yeni örneği Sonsuz Sır / The Eternal Daughter’da bir anne kız ilişkisinin kırılganlığını, şefkatini ve gerilimini gotik bir atmosferde ele alıyor. Hem anneyi hem de kızını Tilda Swinton’ın övgüler kazanan bir performansla canlandırdığı film, dünya prömiyerini 2022 Venedik Film Festivali’nde yaptıktan sonra yılın en beğenilen yapımlarından birine dönüştü.
Dünya prömiyerini yaptığı 2022 Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan Fransız sinemasının özgün isimlerinden Rebecca Zlotowski imzalı Başkalarının Çocukları / Other People’s Children, kadınların hayatta sıklıkla karşılaştığı açmazların erkek egemen sinemada on yıllardır işlenmediğine dair önemli bir anlatı sunuyor. Zlotowski’nin “kendi izlemek istediği bir filmi” çekmesi sonucu ortaya çıkan yapım, bir kadının sevgilisinin eski eşinden olan kızıyla kurduğu ilişki üzerinden ebeveynlik kavramına farklı bir bakış açısı getiriyor.
Geçen yıl 22 yaşındaki Mahsa Emini’nin İran’da başörtüsü kurallarına uymadığı için “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınıp, uğradığı şiddet nedeniyle hayatını kaybetmesinin ardından başlayan özgürlük mücadelesi ile dayanışma göstermek ve kadınların başlattığı isyanda feminist direnişin etkisine dikkat çekmek amacıyla özel bir seçki festivalde izleyiciyle buluşacak. Sinematek/Sinemaevi ile sinema ve feminizm odaklı bağımsız dijital yayın organı Another Gaze / Another Screen işbirliğiyle hazırlanan İranlı Kadınlar Konuşuyor: Tarih, Sanat, Direniş adlı bölüm 1979’dan günümüze uzanan bir tarih aralığında kadınlar ve non-binary sinemacılar tarafından çekilmiş, İran kadın hareketine içeriden bir bakış sunan deneysel ve belgesel filmlerden oluşuyor.
İranlı yönetmen, sanatçı, yazar ve oyuncu Mania Akbari yönetmen koltuğunda oturduğu 2022 yapımı Ne Cüretle Bunu İstersin? / How Dare You Have Such a Rubbish Wish filminin gösterimi için Uçan Süpürge ve Sinematek/Sinema Evi’nin konuğu olacak.
Akbari, Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali’nin (IDFA) de aralarında olduğu birçok saygın festivalde gösterilen filminde, İran sinema tarihinden klipler üzerinden kadına yönelik sömürüyü ve nesnelleştirmeyi gözler önüne seriyor. Akbari, filmin gösterimi sonrasında izleyicilerin sorularını yanıtlamanın Bedenin Ötesinde temalı bir konuşma da yapacak.
İranlı belgeselci Firouzeh Khosrovani’nin, 2020’de birçok festivalde gösterilen ve Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali’nde (IDFA) ödül kazanan otobiyografik filmi Bir Ailenin Röntgeni / Radiograph of a Family, bölüm kapsamında gösterilecek bir başka yapım. Annesi ve babası arasında çatışmanın gölgesinde büyüyen Firouzeh Khosrovani’nin, aile arşivinden fotoğraflar, videolar, mektuplar, notlar ve büyüdüğü evin farklı evrelerini temsil eden yeni çektiği görüntüleri bir araya getirdiği film, 1979 İran Devrimi öncesinden bugüne modern İran tarihindeki temel çatışmalara ışık tutan bir toplumsal röntgen filmi. Firouzeh Khosrovani’nin filmiyle birlikte Maryam Tafakory’nin İran Çantası / Irani Bag adlı kısa filmi gösterilecek. Video makale türündeki İran Çantası, kadınla erkeğin birbirine dokunmasının gösterilmesini yasaklayan Devrim sonrası İran sinemasında çantanın, değmeden dokunmayı mümkün kılan bir sinemasal motif hâline nasıl geldiğini filmlerden örneklerle gösteriyor.
Bani Khoshnoudi’nin yönettiği Sessiz Çoğunluk Konuşuyor / The Silent Majority Speaks 2009 İran Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, seçimde yapılan sahtekarlık haberlerinin ardından gerçekleşen protesto gösterilerine odaklanıyor. Şiddetle bastırılan ve ölümle sonuçlanan gösterileri yansıtan filmde Khoshnoudi, çoğunlukla cep telefonlarıyla kaydedilen görüntüleri, daha önce de kanla bastırılan direniş hareketlerinin arşiv görüntüleriyle; otoriter yöneticilere karşı verilen yüz yıllık mücadelenin tarihini mercek altına alıyor.
Filmle birlikte Sylvina Boissonnas ve Claudine Mulard'ın İranlı Kadınların Kurtuluş Hareketi: Milat / Le mouvement de libération des femmes iraniennes: année zéro adlı kısa filmleri de gösterilecek. Film, Humeyni’nin kadınlar için örtünmenin zorunlu olacağını açıkladığı 7 Mart 1979’u takip eden hafta boyunca sokakların, kadınların yoğun protestosuna sahne oluşunu işliyor.
Mina Keshavarz’ın 1974’te umut ışığı olan aile kanununun İran Devrimi’nin ardından feshedilmesiyle 40 yılı aşkın süredir erkeklerle eşit haklara sahip olma mücadelesi veren İranlı kadınları kendi büyükannesinin trajik hikâyesi ile iç içe aktardığı filmi Tehlike Altında Yaşama Sanatı / The Art of Living in Danger da bölüm kapsamında gösterilecek yapımlar arasında yer alıyor.
Another Gaze kurucularından Daniella Shreir’in İran İçin, İran’dan Filmler programı için hazırladığı bu kısa film seçkisi, kuşaklararası etkileşimden yola çıkan deneysel ve belgesel filmleri bir araya getiriyor.
Bu bölüm kapsamında Sepideh Farsi’nin ömrümün 30 yılı dediği filmi Doğmamış Çocuğa Mektup / Letter to an Unborn Child; Parastoo Anoushahpour ve Faraz Anoushahpour’un kuşakları boyu var olan yüzeyleri ve kazıntıları keşfetmeye koyuldukları Yoldan Görüntüler / Pictures of Departure; Katayoun Jalilipour’un eldeki tarihsel hakikat fragmanlarının Batılılaşma öncesi İran’da kuir yaşamı nasıl yeniden tahayyül etmeye yarayabileceğini sorguladığı İçimdeki Ses: Hakikatin Parçaları / Gut Feelings: Fragments of Truth; Niki Kohandel’in erken yaşta evlendirilen, yıllar sonra mutsuz evliliğine son vererek çocuklarıyla yeni bir hayat kuran büyükannesinin ilham verici hikâyesini anlattığı Özgür Serçe / The Sparrow is Free; Nahid Rezai’nin yirmi yılı aşkın zaman sonra, okuduğu liseye dönüp, aynı sıraları dolduran kız öğrencilerle söyleşisinden oluşan, bu genç kadınların hayallerini, umutlarını, umutsuzluklarını, isyanlarını açık yüreklilikle ortaya koydukları İpekten Hayaller / Dream of Silk izleyicilerle buluşacak.
Aralarında Babamın Yeri, Bir Kadın, The Possession, Seneler ve Kürtaj’ın da bulunduğu yirmiye yakın kurmaca ve anı kitabının yazarı 2022 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Annie Ernaux’nun yazıp anlattığı ve oğlu David Ernaux-Briot ile birlikte yönettiği Super-8 Yılları / The Super 8 Years ilk kez festival kapsamında Ankaralı izleyiciyle buluşacak. Prömiyerini Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan film, Annie Ernaux’nun yazarlığa adım atmadan önce 1972-1981 yılları arasında çekilmiş 8mm hatıra filmlerini bir araya getiriyor. Bu filmler aile arşivi olmanın yanı sıra dönemin yaşam tarzını da gözler önüne seriyor ve Ernaux’un deyimiyle mahrem olanı toplumsal olanla ve tarihle birleştirerek o yılların tadını yansıtıyor.
Münih Film Festivali’nde FIPRESCI ödülünü kazanan Claudia Müller imzalı Elfriede Jelinek – Dili Esaretinden Kurtarmak / Elfriede Jelinek - Language Unleashed, 2004 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıktan sonra tamamen inzivaya çekilen Elfriede Jelinek’in hayatını geniş bir arşiv seçkisi ve akıcı bir kurguyla bir araya getiriyor. Belgesel, adı kimilerine göre skandal ve provokasyonla özdeşleşmiş olan Elfriede Jelinek’in eserlerinden çeşitli bölümleri de ünlü oyuncuların sesinden izleyiciyle buluşturuyor.
Bridget Murnane imzalı Bella, hem kariyerinin başlangıcında ona biçilen rolleri yıkıp yeni bir dönem açan hem de sanat dünyası üzerindeki baskılara ses çıkaran sanatçı ve aktivist Bella Lewitzky'nin portresini beyazperdeye taşıyor. Film, hayatı boyunca bildiği yoldan şaşmayan ilham verici bir kadını izleyiciyle tanıştırıyor.
Bu yıl Berlin Film Festivali ana yarışmada izleyiciyle ilk kez buluşan usta yönetmen Margarethe von Trotta imzalı Ingeborg Bachmann - Çölün Kalbine Yolculuk / Ingeborg Bachmann - Journey Into The Desert çarpıcı bir biyografi filmi. Alman edebiyat dünyasının en önemli şairlerinden Avusturya doğumlu Ingeborg Bachmann’ın hayatını anlatan belgeselde Bachmann’a geçen sene Korsaj adlı filmde de izlediğimiz aktris Vicky Krieps hayat veriyor. Hannah Arendt ve Rosa Luxembourg gibi ataerkil normlara başkaldıran kadınların hikâyelerini anlatmayı seven Trotta geleneğini bozmuyor; erkeklerin baskın olduğu edebiyat dünyasında özgürlemiş Ingeborg Bachmann’ın İsviçreli yazar Max Frisch ile tutkulu ilişkisini, Berlin ve Zürih’ten Mısır’a yaptığı zorlu yolculuğu, tüm zorluklara rağmen kendini var edişini, duygu, düşünce ve sezgilerinin derinliğini beyazperdeye taşıyor.
Festivalde gösterilecek Laura Poitras imzalı Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri / All the Beauty and the Bloodshed dünyaca ünlü Amerikalı fotoğrafçı ve aktivist Nan Goldin’in hayatına ve kariyerine dair başarılı bir retrospektif. Belgesel, Goldin’in, ilaçları büyük bir sağlık skandalına yol açan Sackler ailesinin sahibi olduğu ilaç firmasına karşı verdiği mücadeleyi de anlatıyor.
July Jung, 2022 Cannes Eleştirmenler Haftası kapsamında dünya prömiyerini yapan Sıradaki Kız / Next Sohee’de okuldan mecburi staj için bir çağrı merkezine gönderilen Sohee adlı bir lise öğrencisine odaklanıyor ve bir sistemin yozluğunu tek bir bireyden en tepeye uzanana kadar ele alıyor. Genç bir kadından yola çıkarak politik bir sistem eleştirisi nasıl yapılır konusunda ders niteliğindeki film, öğrencilerin iş hayatında staj adıyla sömürülmesinden geleceksizleştilmenin sistemine uzanıyor. Kore sinemasının Parazit ile popülerleşen politik örneklerinin en yeni üyesi Sıradaki Kız, sisteme karşı koymak ve değiştirmede ümidini de kadınlarda buluyor. Prömiyerini yaptığı Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar’a layık görülen Julia Murat imzalı 34. Madde / Rule 34, izleyiciyi taciz ve ev içi şiddet davalarında kadınları tutkuyla savunan 23 yaşındaki hukuk öğrencisi Simone ile birlikte, gerçeklik ve fantezinin sınırlarının birbirine karıştığı bir dünyaya götürüyor. Film ismini internette olan her şeyin pornografisinin olabileceğini söyleyen maddeden alıyor. Laura Mora Ortega imzalı Dünyanın Kralları / The Kings of the World Latin Amerika’nın darbeler tarihinden kapitalistlerin arka bahçesine uzanan tarihinin de kimleri etkilediği üzerine çarpıcı sert bir portre çiziyor ve yakın dönem Latin Amerikan sinemasının en değerli filmleri arasında gösteriliyor. Usta yönetmen Chantal Akerman’ın henüz 25 yaşındayken çektiği Jeanne Dielman, 23 quai du Commerce, 1080 Bruxelles, geçen yıl Sight&Sound eleştirmenler anketinde tüm zamanların en iyi filmi seçilen, 195 dakikalık bir başyapıt. İlk kez 1975 Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterilen film, oğluyla birlikte yaşayan, ev kadınlığı ve annelik görevlerinin yanında geçinmek için seks işçiliği yapan bir kadının hikâyesi. Belçikalı yalnız bir annenin yüklenmek zorunda kaldığı roller, yerine getirmekle yükümlü olduğu görevler ve rutin ev işleri üzerine çarpıcı bir sinema klasiği… Laura Citarella’nın Venedik Film Festivali Orrizonti bölümünde prömiyerini yaptıktan sonra San Sebastian ve Rotterdam film festivallerinde de gösterilen Trenque Lauquen, 30’lu yaşlarındaki Laura’nın filme ismini veren kasabada yeniden doğuşunun, özgürlüğü kaybolmakta buluşunun hikâyesi. Yönetmen Citarella’nın deyimiyle ise; “Kasabada kaybolmuş, her şeyden çok maceraya meraklı bir dişi Sherlock Holmes. Hatta aynı karakterin Buenos Aires eyaletinin farklı kasabalarında farklı hayatlar yaşadığı bir grup film.” Tecrübeli belgeselci Somnur Vardar, 2023 İstanbul Film Festivali’nin ulusal belgesel yarışmasından En İyi Belgesel Ödülü ile dönen Boşlukta’da Mardinli atanamamış öğretmen Ferhat Atsız ile üniversite hayali kuran kuzeni Emrah Atsız’ı odağına alıyor. Daha iyi bir seçenek çıkana kadar bu işe mecbur olan iki genç bu kısır döngüden çıkmanın yollarını ararken, film işçi koğuşlarındaki yaşamlara, ücretlerini alamayan işçilerin şantiye işgallerine ve büyük bir kentsel yıkıma tanıklık ediyor. Vardar film boyunca mesafeli bir gözlemci konumu alıyor ve izleyicisini kentte güvenli bir yaşam hakkı üzerine düşünmeye davet ediyor. Belgesel kökenli yönetmen Alice Diop, yılın en beğenilen filmleri listelerinde en tepelerde yer alan ve Fransa’nın Oscar adayı Saint Omer’de ilk kurmaca filmine imza atıyor. Film, Diop’un belgesel geçmişinden de beslenen yapısıyla izleyiciyi şu zor soruyla başbaşa bırakıyor: Ayrımcılığın, toplumdan dışlanmanın, koloniyel sistemin izleri DNA’lar üzerinden annelerden kızlara nasıl taşınır?
Türkiye’de son bir yıl içerisinde festivallerde izleyiciyle buluşan yapımları bir araya getiren bölümde Selcen Ergun imzalı Kar ve Ayı adlı film gösterilecek. Merve Dizdar’ın başrolünde yer aldığı film, mecburi hizmet nedeniyle atandığı köyde kendini erk ilişkilerinin, sırların ve kuşkuların arasında bulan bir hemşireyi konu alıyor. Ergun, dünya prömiyerini 2022 Toronto Film Festivali’nin Keşif Bölümü’nden yapan ve birçok uluslararası festivalin seçkisinde yer alan Kar ve Ayı ile birçok ödül sahibi bir ilk filme imza atıyor. Ekoloji ve doğayla ilişkimiz konusunda da güçlü bir damar yakayan film, Çalıkuşu’ndan yaklaşık 100 yıl sonra taşradaki genç kadına güncel bir bakış.
Ayça Çiftçi’nin aynı göğün altında birbirine teğet geçen insanların, hayvanların, nesnelerin, duyguların, seslerin, anıların, bakışların, yürüyüşlerin, göçlerin, direnişlerin hikâyesini anlattığı O Sırada Henüz; Beril Tan’ın ölümün ve kaybın sertliğinin ve üzüntüsünün yanı sıra cenaze ritüelindeki absürd durumları gözlemlediği Farklı Bir Yas; Ceyda Aşar’ın modern hayatın işleyişi ve insan ruhunda yarattığı tahribat üzerine bir alegori sunan filmi Burası Size Göre Değil; Neslihan Bilgin Çelik’in yeni medyayı ve akıllı telefonları kullandığı, toplumsal kadın rollerine gündelik bir ana odaklanarak baktığı Minik Bir İsyan; Sis Gürdal’ın Türkiye’de üst-orta sınıfta büyümenin kendisine özgü baskıcı ve tutucu taraflarını başarıyla yansıttığı Yazın Sonu; Süheyla Noyan’ın Türkiye’de geleceksizleşen gençliğin tasvirini toplumsal kadın rollerinin genç kadınların hayalleriyle arasına nasıl girdiğinin altını çizerek anlattığı Çiçek Açar; Esme Madra’nın insanlar arasındaki ilişkinin devinimini doğadan hayatın akışına, danstan müziğe uzanan bir koreografi olarak tasarladığı Fırtına; 2023 Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali’nin yarışma seçkisinde yer alan, toksik erkeklik konusunu mizahi ve yaratıcı bir yorumla mercek altına alan Emine Yıldırım imzalı Kadıköy’ün En İyi Falcısı; Zeynep Demirhan’ın yok olan bir hafıza karşısında var olmayı sürdürmeye çalışan bir beden ile kişisel belleğin formunu sorguladığı Yüzler; Gülce Besen Dilek’in, 2023 Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali’nde yarışan kimlik üzerine güçlü bir anlatı sunan animasyon yapım Kolaj; usta yönetmen Handan İpekçi’nin Türkiye’nin yakın dönem atmosferine dair güçlü bir duygu ve sert bir gerçekliği yansıttığı, ülkenin ruh haline dair döküdraması Diyet ve Aylin Kuryel ile Fırat Yücel’in imzasını taşıyan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 7/24 canlı yayın yapan kameralarından görüntülerle, İstanbul’da Pandemi öncesi yapılan son kitlesel eylem Feminist Gece Yürüyüşü’nün hafıza kaydını sunan 8 Mart 2020: Bir Günce festivalde izleyiciyle buluşacak kısa filmler.
© Tüm hakları saklıdır.