12 Mayıs 2024

Ölümcül otonom silahlar kontrol edilebilir mi?

Viyana'daki konferans düzenleyicileri bizim jenerasyonumuzun -atom bombasının babası olarak bilinen- "Oppenheimer" anının geldiğini savunuyorlar

Viyana, yüzyıllardır Avrupa'nın tam ortasında yer alan zengin bir şehir olarak savaşa hiç yabancı değil.

Osmanlı İmparatorluğu'nun, Avrupa'ya yayılmasını durduran bir duvar olarak hem bizim hem de Avrupa tarihinde en büyük etkiye sahip olan merkezlerden biri.

Avrupa'daki büyük imparatorluk başkentlerinden biri olarak birçok savaş deklarasyonu, barış görüşmesi ve uluslararası antlaşmalara ev sahipliği yaptı. 

Bunlar arasında belki de en ünlüsü; Napolyon Savaşları'nın 1815'te sona ermesinin akabinde Avrupa güçleri tarafından uzlaşmaya varılan Viyana Kongresi ile neredeyse 100 yıl kıta barışını koruyan bir diplomatik yapı oluşturmuş olmasıydı.

Bu nedenle geçtiğimiz ay Avusturya hükümetinin otonom silahların yönetimi üzerine yaptığı konferans için doğru bir ev sahibiydi.

Uluslararası Otonom Silah Sistemleri Konferansı - Viyana

Eleştirmenleri tarafından "ölümcül robotlar" olarak da bilinen, otonom veya özerk silahlar, yapay zekâ teknolojileri kullanarak, insanlar tarafından kontrol veya müdahaleye gerek kalmadan, kendi inisiyatifi ile canlı öldürebilen yeni silahlara deniyor.

Bu modern silahlardan söz edince akla Terminatör filmi gibi toplumsal belleğimize yerleşmiş uzak geleceğe yönelik bilim kurgu hikâyeleri geliyor.

Oysa, söz konusu bilim kurguların çoğu prototip de olsa günümüzde kullanılan birçok örneği mevcut...

Ve sadece gelişmiş ülkelerde veya uzak coğrafyalarda değil.

Savunma sanayisinde büyük rol oynayan ve Türkiye'de geliştirilen Bayraktar TB-2 dronlarının bazı otonom özellikleri bulunmakta ve Ukrayna savaşında kullanılmakta. (Benzer iddialar Rusya'nın kullandığı dronlar için de duyulmuştu.)

2021 yılında yayımlanan bir BM raporu, yine Türkiye'de geliştirilen Kargu-2 dronlarının otonom kapasitesi ile Libya'da, savaşta kullanıldığını iddia etti.

(Not etmeye değer ki dronu geliştiren STM şirketinin yöneticisi Özgür Güleryüz bu iddiayı yalanlamıştı. Fakat doğru olmasa bile bu kapasiteye oldukça yakın olduğumuzun en büyük göstergesi konuyu ve iddiaları konuşuyor olmamız.)

Viyana'daki konferans düzenleyicileri bizim jenerasyonumuzun -atom bombasının babası olarak bilinen- "Oppenheimer" anının geldiğini savunuyorlar.

Katılımcılar büyük çoğunluk ilke yapay zekâ bazlı silahların kullanımına karşı idiler ve düzenlemeler ile yönetilmesini destekliyorlardı.

Fakat bu gerçekten mümkün mü?

Elbette bazen etik değerler küresel uygulamalara dönüşebilir. Artık kölelik uluslararası olarak yasa dışı, anti-personel mayın ve kimyasal silahlar yasak, nükleer silahların kullanımı çoğunlukta denetlenmekte.

Fakat "modern kölelik" tanımı yasa dışı olsa bile dünyada bugün tarihte olmadığı sayıda köle bulunmakta.

Anti personel mayınları hâlâ dünyanın birçok ülkesinde bulunmakta, Suriye ve Ukrayna'da kimyasal silahlar kullanıldı.

Uluslararası anlaşmalara rağmen nükleer silahların yönetimi de kolay değil. Bir yandan inkâr etse de sahip olduğu düşünülen İsrail gibi ülkeler veya tüm uluslararası karşı çabalara rağmen geliştirmekte olan İran gibi ülkeler var. Öbür yandan Ukrayna savaşı sürecinde en fazla nükleer silaha sahip olan Rusya'nın kullanma tehditleri...

Kısacası anlaşma sağlanan durumlarda bile yönetmek güç.

Eğer bu silahlar geliştiren ve kullanan devlet, şirket ve diğer aktörler için büyük avantaj sağlayacak ise, gerçekten gelişimini durdurmamız veya denetlememiz mümkün mü?

İdeolojik veya romantik bir yaklaşımla, sadece yasaların bu sorunu çözebileceğini düşünmek gerçekçi değil.

Milletler Cemiyeti'nin başarısız olmasının temel nedenlerinden biri, güçlü devletlere veto fırsatı vermeden yasalar ile aksiyonlarını kontrol etme teşebbüsüydü.

Karşılıklı imha ile caydırma politikası ise mükemmel olmasa da, ve birkaç kere nükleer silah kullanımına engel olamayacak gibi görünse de, yasal yaklaşım desteği ile işe yaradı. İkinci Dünya Savaşı'ndan beri nükleer bir savaş yaşamadık.

Otonom silahlarda da benzer bir yaklaşım gerekli çünkü basit bir mesele değil.

Öncelikle yapay zekâ oldukça geniş bir yelpazeden oluşan teknolojileri tanımlamaya çalışan, pazarlamacı bir slogana dönüşmüş durumda. Tam olarak hangi teknolojiyi yönetmeye çalıştığımızı tanımlamak kolay değil.

Bu teknolojilerin çoğu hem sivil, hem askeri olarak kullanılmakta. Örneğin insan tanımlayabilen yapay zekâ teknolojileri savaş alanında düşman tanımlarken, sivil hayatta işe alım, eğitim ve sağlık sektörlerinde de kullanılmakta. Bunların gelişimi savaş alanlarından oldukça uzak yerlerde gerçekleşiyor fakat savaş alanlarında hâlâ büyük etkide bulunabiliyor.

"Ölüm zinciri" hedef tanımlama, mühimmat tedariği, savaş simülasyonları ile yapay zekâyı daha da geliştiren teknolojiler de tetiği sıkan son aşama kadar önemli.

Bunlar nasıl yönetmeliklere pratik bir şekilde dahil edilebilir?

İnsan kontrolü bu teknolojiler için sürekli analiz edilen bir terim. Fakat ne anlama geliyor?

Bir F-35 savaş uçağından bir füzenin ateş edilip edilmeyeceğine uçak pilotu karar verir. Fakat pilotun karar verme aşamasına kadarki süreçte yapay zekâ sistemleri pilotun aldığı hedef, süre ve tetiği çekme kararına bile büyük etkide bulunuyor.

Bu teknolojinin rolü pilotun sorumluluğunu herhangi bir şekilde azaltıyor mu?

Evet ise, ne kadar?

F-35 uçaklarının bu kapasitesinden dolayı tamamen üretimini yasaklamamız mı gerekiyor?

Bunu yaptıracak gücümüz var mı? Ki bu tanımlayabildiğimiz veya sorgulayabildiğimiz bir örnek.

Yapay zekâ teknolojilerinin gelişimi o kadar hızlı ve belirsiz ki, yapay zekânın tam olarak savaş teknolojilerini nasıl etkileyeceğini öngörmek veya hangi ülkelerin bu yarışta galip olacağını kestirmek kesin olarak mümkün değil.

(Not: Düzenlemeleri en fazla destekleyen aktörler, genelde geride kalma riski olan zayıf aktörler oluyor.)

Bugün uzaktan kontrol edilen bir dronun bir anda "ölümcül robota" dönüşmesi için basit bir kod güncellemesi yeterli olabilir. 

Düzenlemelerin gelişmesi ise çok nadir bu kadar basittir.

Bu teknolojilerin gelişimini kamu veya etik değerlere göre yönetebileceğimiz kesin değil. Ürkütücü de olsa bu fikre alışmamız gerekecek.

Mehmet Önal Kimdir?

Mehmet Önal İstanbul'da doğdu. Hukuk lisans ve yüksek lisans tahsilinden sonra İngiliz Parlamentosu ve Atlantik Konseyi'nde çalıştı. İzleyen dönemde enerji sektöründe çalışmaya başladı. Ticari görevlerden sonra enerji dönüşümü ve iklim değişikliği kamu politikaları üzerine uzmanlaştı.

Avrupa Birliğini'nin teknik iklim değişikliği danışman organı olan Sıfır Emisyon Platformu'nda ve İngiltere'de Karbon Yakalama ve Depolama Derneği'nde görev aldı. İklim değişikliği temalarında Avrupa'da, Orta Doğu'da ve Asya'da birçok devletin yürüttüğü çalışmalara katıldı.

Profesyonel olarak kamu politikaları ve siyasi gelecekler üzerine senaryo çalışmalarında yer alıyor, büyük toplumsal gelişmeler, sosyolojik değişimler, insanlık için varoluşsal tehdit oluşturan etkenler ve küresel jeopolitik konular üzerine kafa yoruyor. Enerji sektörü profesyoneli olarak Londra ve İstanbul'da yaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Denizler erkeklere mi aittir?

Sao, 1801'de Cheng ile evlenirken, kocasından korsan filosunun yarısının komutasını istemişti...

Yeni dünya düzeni gözümüzün önünde şekil alıyor

Hızla Batı düzenine karşı alternatif bir düzen sunacak bir koalisyon oluşturmakta. Bu da Batı ülkelerine büyük bir tehdit oluşturuyor

İşçiler, 1 Mayıs'ı nasıl kaybetti?

Büyük değişimin en küçük parçasını bile fark etmeyip, tümüyle ideolojik kutuplaşmanın simgesi haline gelmiş 1 Mayıs protesto yürüyüşlerinde ısrarcı olmak, geçmişin geleceği unutturmasına yol açar.